22 Ocak 2020 Çarşamba

Karaçay Nart Destanları




Karaçay Nart Destanları

 Mitoloji  kaynaklı Nart destan ve efsaneleri, bütün Kuzey Kafkasyalı halklarda olduğu gibi, Karaçay-Malkar Türklerinin folklorunda da yer alır. Nart destan ve efsanelerini konularına göre şöyle tasnif edebiliriz;

A. Nartların hayatıyla ilgili olan destan ve efsaneler;

1. Nart Örüzmek ile Satanay-Biyçe hakkındaki destan ve efsaneler.
2. Nart Sosuruk/Sosurka hakkındaki destan ve efsaneler.

B. Nartların soyu/secereleri hakkındaki destan ve efsaneler;

1. Debet-Alavgan-Karaşavay hakkındaki destan ve efsaneler.
2. Açey oğlu Açemez hakkındaki destan ve efsaneler.

C. Nart destanlarında isimleri az geçen kahramanlarla ilgili destan ve efsaneler; Sozukku, Raçıkav, Şırdan, Nöger, Açı Tilli Gilastırhan, Çüerdi...

D. Nartların ortadan nasıl kaybolduğunu anlatan destan ve efsaneler.

Bu tasnif dışında, başka konularla ilgili Nart destan ve efsaneleri de vardır. Karaçay-Malkar Nart destanları şiir ve hikaye biçimindedir. Her iki biçimin birleşmesiyle oluşmuş olan varyantlar da vardır. Türk halklarının çoğunda olduğu gibi, Karaçay-Malkar destanlarının büyük bir kısmı şiir şeklindedir. En bilinen Karaçay-Malkar halk ozanlarından olan; Hamzat Bittirov, Davut Malkonduyev, Gitçe Tekayev, Kanşavbiy Gujonov ve Husey Hozayev’den derlenen metinler ile 1917 devrimi öncesinde yayınlanmış olan derlemeler bu görüşümüzü desteklemektedir...

P. Ostrakov, Karaçay-Malkar Nart destanlarıyla ilgili şunları söylüyor; “Bu destanlar şiir biçiminde ve bölüm bölümdür. Halk ozanları bu destanları, sıbızgı [kaval] çalarak ve davul çalar gibi küçük sopaları birbirine vurarak çıkarılan belirli makam eşliğinde söylüyorlar. Bu destanların her birinin kendisine has değişik makamları vardır...”

Safaraliy Orusbiyev, Karaçay-Malkar Nart destanları hakkında yazdığı makalesinde şöyle diyor; “Nart kahramanlarını öven halk şarkılarına baktığımız zaman, her kahramanın kendisine ait [s.185] bir veya birkaç destanı vardır...” İ. S. Şçukin ise, Nart destanlarının çok eski zamanlardan itibaren Karaçaylılar arasında çok yaygın bir şekilde anlatıldığına dikkat çekiyor...

Destanlarda anlatılan Nart kahramanlarının sahip olduğu özelliklerine bakınca, onların eski mitolojilerle bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Bu kahramanlar, daha doğdukları günden itibaren kendilerini göstermeye, kahramanlıklar yapmaya başlıyorlar... Bu kahramanların belli başlı olanları, halkın eski inanışlarıyla bağlantılı olarak, seyirlik bir şekilde anlatılır. Sözgelimi; Nartların demircisi Debet, Yer tanrısı ile Gök tanrısının birleşmesinden doğmuştur. Satanay-Biyçe’nin babası Güneş tanrısı, annesi ise Ay tanrısıdır. Nart Örüzmek, gökten düşen bir meteordan [kuyruklu yıldızdan] doğmuştur. Nart Sosurka da, bir granit kayasından doğmuştur. Debet’in torunu olan Alavgan oğlu Karaşavay’ın annesi bir emegen [dev] dir...

Nart kahramanları olağanüstü özelliklerle kuşatılmışlardır. Sözgelimi; Debet’in yüreği ve kanı ateşten yaratılmıştır. Debet ateşin, taşın, madenlerin ve yabani hayvanların dillerini anlayabilmekte ve onlarla konuşabilmektedir...

Satanay-Biyçe’nin birtakım sihirli güçleri vardır. Olacakları önceden sezebilmekte ve gaipten haberler verebilmektedir. Satanay-Biyçe’nin sahip olduğu bir başka özellik de, istediği zaman, istediği kılığa girebilmesidir. Kısacası, Satanay-Biyçe’nin elinden gelmeyen hiçbir şey yoktur. Bu yüzden Nart kahramanları, Satanay-Biyçe’ye danışmadan hiçbir işe başlamazlar. Çünkü, Satanay-Biyçe sahip olduğu bu özellikler sayesinde Nart kahramanlarını birçok tehlikeden kurtarmıştır... Nart Sosuruk, granit kayasından doğduğu zaman bir kor halindeydi. Debet onu alıp suya batırdı ve çelikleştirdi. Bu yüzden, Nart Sosuruk’a kılıç, ok, mızrak gibi delici ve kesici silahlar işlememektedir. Nart Sosuruk’u tanrılar korumaktadır. Tanrılar, Sosuruk’un bütün dileklerini yerine getirmektedirler...

Nart Karaşavay ve atı gemuda, Satanay-Biyçe gibi, istedikleri zaman, istedikleri kılığa girebilmekte ve görünüşlerini değiştirebilmektedir. Karaşavay’ın sahip olduğu bir başka özellik ise; havayı istediği zaman soğuk veya sıcak hale getirebilme gücüdür...

Böylesine olağanüstü özelliklerle yaratılan Nart kahramanları, halkın hayranlık duyduğu ve kendilerinin ideallerinde yaşattığı kahramanlar olarak, kuşaktan kuşağa aktarılıp bugünlere kadar gelmişlerdir...

Nart Örüzmek ile Satanay-Biyçe, Karaçay-Malkar Nart destanlarının özünü oluşturur dersek yanlış olmaz. Nartların kökü bu ikisinden başlamıştır;

Satanay olmuş Nartların anası
Örüzmek de olup Nart askerin atası!

Nart Örüzmek aynı zamanda Nart kahramanlarının lideridir. Nart Örüzmek, daha küçüklüğünden itibaren Nartların düşmanlarına karşı savaşmaya başlamış ve ölünceye kadar da bundan vazgeçmemiştir. Nart Örüzmek, emegenlerin kökünü kurutmak için bir sefere hazırlanırken şöyle diyor; “Kart [ihtiyar] olsam da Nart’ım!..” Nart Örüzmek, diğer Nart kahramanları için bir ülkü, bir idealdir...

Satanay-Biyçe, Nartların en zor problemlerine bile pratik çözümler getirerek işleri kolaylaştırmaktadır. Nartların lideri Örüzmek’tir ama Satanay-Biyçe’ye danışmadan ve ondan ruhsat almadan hiçbir işe kalkışmaz. Nart kahramanları düşmanlarına karşı kazandıkları zaferleri, demirci Debet’in yaptığı silahlara ve Satanay-Biyçe’nin öğrettiklerine borçludurlar. Nart kadınlarına; yünden çuha yapmayı, elbise dikmeyi, boza yapmayı, ekmek pişirmeyi Satanay-Biyçe öğretmiştir. “Nartların yerden göğe göçleri” adlı bölümde, Satanay-Biyçe’nin bir gününün bile Nartlara faydalı olmadan geçmediği anlatılır. Satanay-Biyçe, Nart kahramanları tarafından çok sevilmektedir. Satanay-Biyçe’nin adı, destanlarda derin bir sevgi ve büyük saygıyla anılır...

Sosuruk, Alavgan ve Karaşavay da, diğer Nart kahramanları gibi; ateşi ve suyu hakimiyetleri altına alıp Nartlara zulüm yapan ve Nartların kanına doymak bilmeyen çok başlı emegenlerle hayatları boyunca savaşıp dururlar...

Kuzey Kafkasya halklarının Nart destanlarında olduğu gibi, Karaçay-Malkar Nart destanlarında da; emegenlerden ateşi çalıp getiren ve böylece Nart ülkesini soğuktan kırılmaktan kurtaran Nart Sosuruk’tur. Sosuruk’un kahramanlıkları; Kızıl Fuk’u öldürüp Nart ülkesine hürriyeti [s.186] kazandıran Nart Örüzmek’in kahramanlıklarından az değildir.

Açey oğlu Açemez, Raçıkav, Nöger, Şırdan, Çüerdi ve diğer Nart kahramanları da; güçlü, akıllı, mert, yiğit ve cesur kişiler olmuşlardır...

Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan kahramanlar; savaşta düşmana yenilmeyen, zorluklara karşı dayanıklı ve sabırlı, düşmanlarının hilelerine kanmayan, çok zeki, akıllı, cesur ve yiğit kişilerdir. Nart kahramanları, halkın gönlünde sanki gerçekten yaşamış gibidirler. Onlar, her bakımdan halkın idealidirler...

Çegem bölgesinde “Nart-taş” adında bir kaya vardır. Karaçay-Malkar yaşlıları, “El-tübü” sakinlerinin bir çocuk doğduğu zaman bu kayanın çevresinde bayram yaptıklarını; Nart-taş’ın tepesinden su döktüklerini ve yeni doğan çocukları kayanın altına tutarak kayadan akan suyla yıkandırdıklarını anlatırlar. Yeni doğan çocuk eğer erkek ise şöyle dilekte bulunurlarmış;

Nart Debet gibi demirci ol
Nart Şavay gibi er [yiğit] ol
Nart Sosuruk gibi meşale ol
[Kendi] halkına tatlı, hoş gönüllü ol.

Çocuk eğer kız ise, onun için yapılan dilek şöyleymiş;

Satanay gibi dolunay ol
Başın [etrafın] dolan [daim] olsun toy
Adın olsun yer tanrısından bereket
Gitmesin köyünden, eksilmesin evinden bereket.

Karaçay-Malkarlılar, toplumun belleğinden gitmeyen derin anlamlı, kısa ve güzel sözlere, atasözü anlamında, “Nart-söz” demişlerdir.

İslam dinini kabul etmeden önce, Karaçay-Malkarlılar tabiattaki her şeyin; yerin, göğün, taşın, ağacın ve hatta çeşitli hastalıkların bile birer tanrısı olduğuna inanmışlardır. Bu eski inanışlarıyla ilgili olarak; yılın belirli zamanlarında değişik tapınma/ibadetler yapmışlar; salgın hastalıklar, kısırlık ve çeşitli felaketlerden kurtulmak için tanrılara kurban kesme törenleri düzenlemişlerdir.

Karaçay-Malkarlıların, ilkbahar başlangıcında, tabiatın yeniden canlandığı zamanda, “ilk gök gürlemesi/şimşek çakması”yla ilgili yaptıkları eski bir adetleri varmış. İlkbahar geldiği zaman çocuklar sokaklarda dolaşarak şarkılar söylerlermiş;

Bu ayı[n] Totur [ilkbahar] ayın
Evinde olsun balın, yağın
İlkbaharın olsun sana uğurlu!

İlkbahar başlangıcında; halk toplanarak, tanrılara kurban kesme törenleri yapar, değişik şekillerde tapınırmış. Tanrılar için kurban kesilen hayvanların etleri kocaman bir kazanda pişirilir, bu kazanın etrafında halk toplanarak; dirliğin [ürün, mahsül], tokluğun, şimşeğin, gök gürlemesinin tanrıları olan; Çoppa, Eliya ve Şibila için şarkılar [dualar] söyler, dans ederlermiş. Halkın inanışına göre, o yılın mahsülünün bereketli olması bu tanrıların elinde idi.

Kurban edilen hayvanların etleri piştikten ve kazan ateşin üstünden alındıktan sonra, halk bu ateşin üzerinden atlarmış. Karaçay-Malkarlılar, ateşin sağlık ve güç-kuvvet verdiğine, hastalıklardan ve felaketlerden koruduğuna inanırlarmış.

İlkbahar geldiğinde; halk, henüz yeni çıkmış çimenleri suyla karıştırılarak birbirlerinin üzerine serperlermiş. Herhalde bu adet de, Karaçay-Malkarlıların eski inanışlarıyla bağlantılıydı.

Kışın kar soğuğu geçmeden, cankozlar [nergisgillerden kardelen çiçeği] erken bittiği için, Karaçay-Malkarlılar cankozu olağanüstü bir bitki olarak sayıyorlardı. Yaşlıların anlattığına göre; cankoz, topraktan ilk çıkmaya başladığı zaman, yeni bitmeye başlamış taze çimenlere şöyle dermiş;

Çıkın, çıkın
Hayvanlar [açlıktan] kupkuru olmuşlar
Çıkın, çıkın, hayvanları [karnını] doydurun.

Malkarlılarda, cankoz için bayram da yapılırmış. Yaşlı kadınlar ile çocuklar, cankozları toplarlar ve onları suyla karıştırdıktan sonra bir kabın içine koyarak; köyün sokaklarında dolaşırlar ve şöyle söylerlermiş;

Cankoz çıktı bahar ayında
Soğuk ayda
Karı yenip, yeri yarıp
Soğuk ayda
Ay sevindi, güneş aydınlandı
Soğuk ayda
Yer parladı, güçlendi
Bahar ayında, soğuk ayda.

Daha sonra sokaklarda dolaşırken, karşılaştıkları insanların üstlerine, suyla karıştırdıkları cankozları serperlermiş. Eğer henüz yeni gelin olmuş biriyle karşılaşırlarsa, şöyle söylerlermiş;

Taze çimen gibi üre [çoğal]
Evinde malın, yağın kaynasın
Çocukların cankoz gibi parlasın!

Çegem bölgesinde, “Totur’un taşı”nın bulunduğu yerde; Mart ayında, Totur tanrısı için bayram yapılırmış. Kurbanlıklar kesilir, büyük şenlikler düzenlenirmiş. Halk, Totur-taş’ın etrafında dans edip, şarkılar söylermiş. Aksakal, yüzünü Totur-taş’a çevirerek şöyle dilekte bulunurmuş;

Başımızda gök tanrısı
Altımızda yer tanrısı
Onlar bize yardımcı oluyor
Kötülük yapsak, onlar bize kızıyor
Dilekler dilemek için geldik
Dileklerimizi kabul edersen sevineceğiz
Diz çöküyoruz Totur’a
Totur, yardım et halkına!

Karaçay-Malkarlılar, yirminci yüzyıla kadar, yeni yıl sevincini ilkbaharda; Mart ayında, gece ile gündüzün eşit olduğu günde [21-22 Mart] kutlarlarmış. Yeni yıl, ilkbaharla birlikte geldiği için, bu iki bayramı birden karşılamak için büyük hazırlıklar yaparlar; en güzel elbiselerini giyerler, en güzel yemekleri yaparlar ve bu iki bayramı kutlamak için geniş bir alana toplanırlarmış. Alana topladıktan sonra, Aksakal şöyle dua edermiş;

İlkbaharımız yağışlı olsun
Sonbaharımız güneşli olsun
Kışımız karlı olsun
Ölümümüz geç olsun
Obalarımız bol mallı olsun
Kovanlarımız baldan dolsun
Ambarlarımız tahıl dolsun
Yiyeceklerimiz tok olsun
İlkbaharımız kısmetli olsun!

Aksakal duasını bitirdikten sonra; at yarışları düzenlenir, eğlenceler başlar, halk büyük bir coşku içinde bayramlarını kutlarmış...

“Ozay, Güppe, Şertmen” gibi eski inanışlarla ilgili şarkılar ise, daha sonraları eski anlamları unutularak çocuk şarkıları haline dönüşmüşlerdir.

Karaçay-Malkarlılar eskiden tarla ekmeye çıkmadan önce; kurbanlıklar keserek, şarkılar söyleyerek, eğlenceler düzenleyerek tarla ekiminin kolay ve bereketli olması için tanrılara dileklerde bulunurlarmış. Sözgelimi, ilkbaharda Karaçaylılar yer tanrısı Davle ile mahsulün tanrısı Erirey için Çoppa-taş’ın yanında çeşitli eğlenceler düzenleyerek “saban-toy” yaparlarmış.

Yukarı Malkar’da ise, bu bayramın adına “Gollu-bayram” deniliyordu. Bu bayram; toprağın, ekinin, çiftçiliğin, mahsulün tanrısı Gollu için yapılıyordu.

Karaçay-Malkarlılar, İslamiyet’i kabul etmeden önceki dönemlerde, ağaçlara da tapınıyorlardı. Karaçaylıların tapındığı ağacın adı “Cangız-terek”, Malkarlıların tapındığı ağacın adı ise “Ravbazı” idi. Karaçay-Malkarlılar bu tapındıkları ağaçları bir tanrı gibi görüyorlardı. Bu ağaçlara olan inançları çok kuvvetliydi. Daha, 19’uncu yüzyıl sonlarında bile, Malkarlı yaşlılar şöyle derlerdi; “Allah seninle, Ravbazı benimle olsun!..” Karaçay-Malkarlılar, bu ağaçlara o kadar saygı gösterirlermiş ki, bu ağaçlara değil zarar vermek, bir dalına bile dokunulunca büyük bir felakete uğrayacaklarına inanırlarmış.

Karaçay-Malkarlılar eskiden Ravbazı ile Cangız-terek’in yanında çeşitli bayramlar yaparlarmış. İnsanlar; kimi içinden, kimi de herkesin duyabileceği şekilde sesli olarak, bu kutsal ağaçlara çeşitli dileklerde bulunurlarmış. Karaçaylılar, tarla ekmeye çıkmadan önce, Cangız-terek için kurbanlıklar kesip şöyle dileklerde bulunurlarmış;

Biz tarla sürmeye gidiyoruz
Karasabanı kırmadan,
Tarlamızı sen sürdür
Tohumumuzu sen bittir.

Karaçay-Malkarlıların eski inanışları arasında birtakım kutsal taşlara olan inancın ayrı bir yeri vardır. Önceleri, bu kutsal taşların bizzat kendilerinin tanrı olduklarına inanılırdı. Daha sonraları ise, bu kutsal taşlar, tanrıların temsilcisi/vekili durumuna geçtiler. Sözgelimi, “Bayrım-Biyçe” adlı tanrıçanın vekili veya temsilcisi Bayrım-taş idi...

Bayrım-Biyçe’nin taşları Karaçay’da ve Malkar’da oldukça fazladır. Bayrım-Biyçe, sadece Karaçay-Malkar’da değil, diğer Kafkas halklarının eski inanışları arasında da yer alır. Bayrım-Biyçe, diğer Kafkas halklarında olduğu gibi, Karaçay-Malkarlıların da “evlilik ve çocukları koruyan tanrıçası” idi... Karaçay-Malkarlıların eski inançlarına göre; evlerdeki ocakların ateşini daim kılan, evlere kısmet ve bereket getiren hep Bayrım-Biyçe idi... Bunlarla ilgili dertleri olanlar Bayrım-Biyçe’ye dileklerde bulunurlardı. Yukarı Çegem’deki Bayrım-taş’a çocuk sahibi olamayan kadınlar gelip dileklerde bulunurlarmış. En değerli yemekleri pişirip getirirler, Bayrım-taş’ın üzerine koyarlarmış. Kadınlar, ellerinde bir tüy olduğu halde şöyle dilekte bulunurlarmış;

Bayrım, sana geldim
Baş eğiyorum, diliyorum
Bu tüy gibi beni kurutma
Her tüy için bana
Bir çocuk ver, acı
Tanrı da dileğimi kabul etsin!

Kız çocuğu olup da erkek çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar yanlarında bir erkek çocuğu getirip, kız çocuk sahibi olmak isteyenler de yanlarında kız çocuğu getirip öyle dilekte bulunuyorlarmış...

Karaçay-Malkarlılar kutsal saydıkları taşlara dua ederek, çeşitli hastalıklardan, özellikle de kemik hastalıklarından kurtulacaklarına inanırlarmış. Sözgelimi, kızamık hastalığına yakalananlar iyileşmek için, Yukarı Çegem’deki “Kırna-taş”a gidip dualar ederlermiş.

Karaçay-Malkarlılar eskiden tabiatta gizli güçlerin yaşadığına ve birtakım olayların onlar tarafından yönlendirildiğine inanırlarmış. “Kürek-Biyçe” inancı bunlardan biridir... Kuraklık bastığı zaman kadınlar ile çocuklar, bir küreğe kadın elbiselerini giydirerek sokaklarda şöyle dua ederek dolaşırlarmış;

Biz yanıyoruz, ölüyoruz
Yağmur yağmasını istiyoruz
Kürek-Biyçe’den yağmur diliyoruz.

Sokaklarda bu duayı söyleyerek dolaşan kadın ve çocuklara, her evden et, ekmek ve yumurta gibi çeşitli yiyecekler verilirmiş. Topluluk güle-oynaya yürüyerek bir ırmağın kenarına gelir, burada kadın gibi giyindirdikleri küreği suya atarak birbirlerine su sıçratırlarmış. Bu oyuna “su-alışmak” deniliyormuş. Daha sonra ırmağa, yine bir kadın gibi giyindirilmiş bir eşeği getirip, eşeğin karşına bir ayna tutup, eşeği aynada kendisine seyrettirirlermiş. Bu sevimli adet, şarkılarla ve danslarla sona erermiş...

Karaçay-Malkarlılar’da yağmur dileme inancı, Eliya ve yine şimşek tanrıları olan Çoppa ve Şibila ile bağlantılıdır. Malkarlılarda “Çoppa’nın huzuruna gidiş” denilen bir adet vardır. Bu adet, Çoppa-taş’ın yanında yapılırmış. Taşın çevresinde dans edilerek şöyle dua edilirmiş;

Oyra, Çoppa! Tanrı’dan sonra sensin Tanrı!
Kuraklığı kov geri!
Yağmurları gönder beri!
Ne olur doydur sen yeri!

Karaçaylılar ise, yağmuru Cangız-terek’ten dilerlermiş;

Ekinleri biçtiren ağaç,
Yağmurları yağdıran ağaç!
Bütün dünya oldu aç,
Yağmur kapılarını sonuna kadar aç!
Gök gürlesin, şimşekler çaksın,
Hemen yağmur yağmaya başlasın!

Türk halklarının çoğunda olduğu gibi, Karaçay-Malkarlılar’da da “Tanrı” [Gök tanrı] inancının ayrı ve özel bir yeri vardır. En büyük ve görkemli tapınma adetleri onun için düzenlenirmiş. Hatta, “Yağmur tanrısı da yağmuru Gök tanrısından diliyor” diye; bazen halk da yağmuru doğrudan Gök tanrısından dilermiş;

Ulu Tanrı!.. Han Tanrı!
Bulutları gönder Tanrı!
Yağmurları yağdır Tanrı!

Buraya kadar anlatılanlardan kastımız şudur ki; eski inançlarla bağlantılı olan çeşitli adetler, kurban kesme törenleri, tapınma şekilleri, dualar, dilekler ve bunun gibi şeylerin hepsi bir tek şey içindi; halkın refahı, mutluluğu ve sağlığı için... Bu ilkel inançların tümü “söz”ün kudretine olan sınırsız inancı gösteriyor. Zenginlik, rahatlık ve kısmet gibi şeylerin “söz”ün kudretinin vereceğine, öte yandan da istediği zaman bütün bunları yok edeceğine inanılmıştır.

Karaçay-Malkarlılarda, sözün kudretine olan inanç çok kuvvetliymiş. Bir şeyden çok korksalar yahut birisi kötü bir haberi verecek olduğu zaman; “Uğursuz ağzını açma” denilirmiş. Bu ve bunun gibi batıl inançlar bugün bile sürmektedir. Karaçay-Malkarlılar dua ederken şöyle derler;

Bu evden dua [iyilik] gitmesin
Beddua bu eve gelmesin
Allah, kötü adamın [uğursuzun] söylediği gibi yapmasın.

Karaçay-Malkarlılar, sözün kudretine o kadar inanıyorlarmış ki, söylenen bir sözün tek başına, bir tanrının yapacağı işi yapabileceğine inanırlarmış. Karaçay-Malkarlılar dua ederken; yerin, göğün, insanı yaratan, insanın kaderini tayin eden Tanrı’ya [Gök tanrı] şöyle söylerlermiş;

Yoktan var eden Tanrı
Vardan yok eden Tanrı
Her şeye gücü yeten Tanrı!

Bütün bu duaları ve dilekleri; söze usta olan Aksakal-ozanlar yaparmış. Bu duaların ve dileklerin belirli bir biçimi ve ölçüsü vardır. Dua yapan her ozan, yaptığı duaya kendisinden de bir şeyler katar. Belirli bir duanın birden fazla varyantı olmasının sebebi de bundan ileri gelmektedir.

Halktan derlediğimiz bu eski folklor ürünlerini şu şekilde tasnif edebiliriz;

1. Tapınma ile ilgili dualar: İlkel inançlarla ilgili olan dualar, dilekler.
2. Çalışma hayatı, emek ve işle ilgili olan dualar: Avcılık, hayvancılık, çiftçilikle ilgili dualar.
3. Aile hayatıyla ilgili dualar: Düğünde, çocuk doğduğu zaman ve bunun gibi sevinçli günlerde yapılan dualar.

Karaçay-Malkarlıların eski inançlarıyla bağlantılı olan dualarının yanında, bir de beddualar vardır. Sözgelimi, düğünlerde yapılan duaların içerisinde, evlenen çiftlere kem gözlerden korumak için söylenen beddualar da yer alır;

Bunları kıskananların hayatı mutsuz olsun
Tanrıdan dilekleri kabul olmasın
Elbiseleri olsun yakasız
Yaşadıkları yerlerde olsunlar değersiz!

Dualar ve beddualar da, sözün kudretine dayanmaktadır. Karaçay-Malkarlılar, doğada anlayamadıkları birtakım olayları çözmek ve birtakım felaketlerden korunmak için tek çare olarak sözün kudretine inanıyorlardı...

Karaçay-Malkarlıların çalışma hayatıyla ilgili halk şarkılarının başında; “Erirey, Dolay, İynay [Onay], Sabançını cırı” adlı halk şarkıları gelir. Hatta, Karaçay-Malkar halk şarkılarının kökü bunlarla başlar. “Sabançını cırı” adlı halk şarkısı sadece tarla sürmeye çıkarken değil, saban-toy’da ve diğer başka eğlencelerde de söylenir. Sonbahara doğru, taneyi başaktan ayırma işi yapılırken “Erirey” şarkısı söylenir. Bu şarkı; mahsulün, tokluğun ve bereketin tanrısı olan Erirey için söylenmekle birlikte; çalışanları işe daha bir heveslendirmek için de söylenir;

Oy, taneyi başaktan ayırırken [çalışırken] terleyin
Yorulup yatsın biriniz
Kısmetten dolsun eviniz
İşle batsın güneşiniz.

Erirey söylendiği zaman, çalışanlar daha iyi çalışır. Çünkü, bu şarkı eşliğinde iyi çalıştıkları zaman, Erirey’in mahsullerine bereket getireceğine inanırlar;

Ereyt, Ereyt, Erirey! Ey çok ver!
Asil/soylu Erirey, cömert Erirey!

Karaçay-Malkarlıların iş hayatında hayvancılık birinci sırayı almıştır. Bu yüzden de hayvanlarla ve hayvancılıkla ilgili çok sayıda halk şarkısı vardır. Bunlardan birisi de “Dolay” adlı şarkıdır. Bu şarkı, yağ yapılırken söylenir. Bu şarkı eşliğinde yapılan yağın daha çok, daha bereketli olacağına inanılır. Dolay, Karaçay-Malkarlılar eski inanışlarına göre, evcil hayvanların tanrısı idi.

Hayvanlar yaylalara çıkarıldığı zaman, Gök tanrıya, Dolay’a, keçilerin tanrısı Makkuruş’a, koyunların tanrısı Aymuş’a; işler yolunda gitsin diye dualar edilirdi. Karaçay-Malkarlı çobanlar Aymuş şarkısını bugün bile söylerler;

Tembel çobanı sevmeyen Aymuş
Gözüne uyku girmeyen Aymuş
Dilediğini tek bir koyunla bile göndermeyen Aymuş
Sensiz yoktur bize bir çare Aymuş
Gel bizim ağıla, gel haydi Aymuş.

Çuha, keçe ve yamçı gibi yün işi yapılırken “İynay” adlı şarkı söylenir. Bu şarkı daha çok kadınlar tarafından söylenir. İşe başlamadan önce kadınlar bir araya toplanır, yaşça en büyük olan kadın İynay şarkısını söylemeye başlar;

İpek gibi olsun [işlenmemiş] keçem
Bunu giyenin sağlam olsun soyu!
Yamçısı su geçirmesin
Düşmanın oku buna işlemesin!

Karaçay-Malkarlılar, eskiden hayvancılık işiyle birlikte avcılık da yaparlar, geçimlerini böyle sağlarlardı. Herhalde bu yüzden olmalı ki, avcılıkla ilgili pek çok halk şarkısı vardır. Geyik türü yabani hayvanların tanrısı olan “Apsatı” için söylenen şarkılar da bunlardan biridir. Halk arasında Apsatı’nın tasavvuru, zaman geçtikçe değişik biçimlere girmiştir. Herhalde başlangıçta, Karaçay-Malkarlılar Apsatı’yı beyaz bir dağ keçisi [cugutur] olarak tasavvur ediyorlar ve ona tapınıyorlardı. En sonunda Apsatı; geyik türü yabani hayvanların koruyucusu bir tanrı olarak, beyaz ve uzun sakalları olan bir adam şeklinde tasavvur edilmeye başlanmıştır. Karaçay-Malkarlı avcılar, Apsatı’nın kızı Baydımat’a [Fatimat] da çok değer vermişler, onun bedduasını almamak için ona dileklerde bulunmuşlardır.

G. F. Çursin, Apsatı hakkında şunları yazıyor; “Apsatı ile ilgili inançlar, Kafkas halklarının hemen hepsinde vardır. Avcılar ava çıkmadan önce, işleri yolunda gitsin diye Apsatı’dan aman dilerler. Abhazlar, Osetler ve Karaçay-Malkarlılarda, Apsatı'yla ilgili şarkılar vardır...”

Avcılar, Apsatı için kurbanlıklar kesip, şölenler düzenleyip, dualar söyleyip, dileklerde bulunurlarmış. Sözgelimi, Yukarı Çegem bölgesinde, Apsatı-taş’ın olduğu yerde, sonbaharda avcılar ava çıkmadan önce kurbanlık keser, Apsatı-taş’ın etrafında dans ederlermiş...

Karaçay-Malkar folklorunda Apsatı ile ilgili olan “Apsatı’nın konuğu” adlı ilginç bir hikaye vardır...

Avcılıkla ilgili olarak; “Cantuvgan” ve “Biynöger” adlı halk şarkıları çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Bu şarkılarda; Apsatı’nın gazabına uğrayan Cantuvgan ve Biynöger adlı avcıların hikayesi anlatılır...

Apsatı’dan başka, Malkarlılarda avcılıkla ilgili olarak bir de “Aştotur” adlı bir tanrı vardır. Aştotur; kurtların, avcıların ve çobanların tanrısı idi. Çegem bölgesinde, Aştotur-taş adında bir taş vardır. Anlatılanlara göre; avcılar ava giderken bu taşın yanına gelirler, oklarından birini ve yanlarındaki yiyeceklerinin bir bölümünü bu taşın üzerine koyarak şöyle dilekte bulunurlarmış;

Sen Apsatı’nın bekçisisin/yardımcısısın
Geyiklerin dillerini bilirsin
Tokluğumuzu da, açlığımızı da bilirsin
Av hayvanlarından çok ver
Apsatı’ya da haber ver
Dileğimizi kabul et!

Avcılar avdan dönerken yine bu taşın yanına gelip, ona olan bağlılıklarını bildirirler ve avladıkları geyiklerin bir bölümünü de taşın üzerine koyarlarmış...

Karaçay-Malkarlılar eskiden Aştotur’a çok değer verirlermiş. Bugün bile, Aştotur’la ilgili olarak, şöyle bir söz vardır;

Yukarı attan in
Aşağı attan in
Aştotur’a gelince dilek ile attan in!

“Aştotur” adlı halk şarkısında; Batok adında birinin, Aştotur-taş’ın yanından geçerken atından inmediği ve hırslanarak kamçısıyla taşa vurduğu, o sırada taşın altında kocaman bir arının çıkıp Batok’u sokarak öldürdüğü anlatılır...

Karaçay-Malkarlıların düğünleriyle ilgili pek çok halk şarkısı vardır. Gelin getirirken, gelin güvey evine girerken, gelinin duvağı açılırken söylenen ayrı ayrı şarkılar vardır. Bu şarkıların başında “Orayda” adlı şarkı gelir...

“Tepena” adlı şarkının söylenmediği hiçbir düğün yoktur. “Sandırak” adlı hiciv/şarkıda ise; sülalelerin veya kişilerin belli başlı olumlu veya olumsuz özellikleri söylenerek yerilir.

Eskiden; Tepena, Sandırak ve Gollu adlı halk şarkılarının belirli bir söyleniş biçimleri vardı ve bu şarkılar belirli zamanlarda söylenirlerdi. Daha sonraları ise, bu şarkılar; sıradan bir halk şarkısı haline gelmiş; Gollu ve Sandırak adlı şarkı, genellikle çobanlar tarafından söylenirken; Tepena ise, ev temizliği yapılırken söylenen bir şarkı olmuşlardır...

Ninniler de, Karaçay-Malkarlıların eski folklor ürünleri arasında yer alırlar. Anneler, çocuklarının rahat uyumaları için ninniler söylerler;

Lay-lay-lay laykıgın
Tatlı uykulardan uyanasın
Tatlı-tatlı uyuyup
Allah’tan iyilikler gelip uyanasın.

Karaçay-Malkar ninnilerini incelediğimiz zaman, bu ninnilerin eski inanışlarla ilgili dualarla bağlantılı olduğunu görürüz. Çünkü bu ninnilerde çok sayıda eski inançlarla ilgili dilekler vardır. Sözün kudretine olan inançla, çocuklar için söylenen ninnilerde pek çok dilek vardır;

Oturduğun yerin baş köşe olsun yavrum
Aşağı yolların yüksek olsun yavrum
İyiler içinde adın anılsın yavrum
Annenin istediği gibi büyü yavrum.

Erkek çocuklar için söylenen ninnilerde ise, çocuğun bir an önce büyüyüp yiğit bir kişi olması dilenir;

Toplantılarda adın anılsın
Adın özü-sözü biri olarak söylensin
Halk da seni övsün
Ağılda, işte dolaş.
Kız çocuğu için söylenen ninniler de vardır;
Seni sevinçle dolu bir evde göreyim
Bu yurtlarda olma tembel
Kötüyü, tembeli yavrum, koca almaz
Alsa da yavrum, gönlü rahat olmaz
Gönlü rahat olsa da, o evlilik çok sürmez.

Dedeler veya ninelerin torunlarına söyledikleri çocuk şarkıları da vardır. Sözgelimi, “Kızım-kızım”, “Suviçmez”, “Altın kaplamalı tüfeği omuzuna takan oğlum” gibi şarkılar bunlardandır. Bunun gibi şarkılara, “çocukları şımartma şarkıları” da denilebilir. Karaçay-Malkarlıların bir kısım çocuk şarkıları ise, çocukları oynatırken söylenir. Sözgelimi, “Cuv-cuv-cuvala”, “Tarta-soza”, “Durku-durku” adlı şarkılar bunlardandır...

Karaçay-Malkarlıların eski folklor ürünlerini, halktan derlediğimiz malzemeler doğrultusunda anlatmaya çalıştık. Üzülerek söylemeliyiz ki, bu makalede anlatılanlar, Karaçay-Malkarlıların zengin folklor ürünlerinin çok küçük bir kısmıdır. Büyük kısmı ise, ne yazık ki halkın belleğinden silinmiş, kaybolmuştur. Karaçay-Malkar folkloruyla ilgili yapılan ilmi çalışmaların azlığı ise bu durumun vahametini daha da arttırmaktadır...

KAYNAKLAR
P. Ostrakov, Narodnaya Literatura Kabardintsev i Eö Obraztsı, Vestnik Evropı, ıv, 1879, s. 701-702
S. Orusbiyev, Skazaniya O Nartskih Bogatıryah u Tatar-Gortsev Pyatigorskogo Okruga Terskoy Oblasti, Smomk, 1881, vıp.1, otd.2, s.4
İ. S. Şçukin, Materialı dla İzuçeniya Karaçaevtsev, Russkiy Antropologiçeskiy Jurnal., M. 1913, No: 1-2, s. 64
ARŞİV, KBNİİ, Folklornıy Fond 13, op. 1, d. No: 1
G. F. Çursin, Osetinı, Tiflis, 1925, s. 57
G. F. Çursin, Materialı po etnografii Abhazii, Shumi, 1956, s. 82
O. H. Laypanov, K İstorii Karaçaevtsev i Balkartsev, Çerkessk, 1957, s. 40
A. Z. Holayev, K Voprosu o Transformatsi Obryadovoy Pesni-Plyaski “Gollu” u Balkartsev i Karaçaevtsev, Hudojestvennıy Yazık Folklora Kabardintsev i Balkartsev, Nalçik, 1979, s. 5-12

Karaçay Nart Destanlarındaki Kahramanlar

Aralık 14, 2018
Karaçay Nart destanları ilgili materyaller henüz tam anlamıyla toplanamamıştır. Şimdiye kadar çeşitli yerlerde yayımlanmış olan Karaçay Nart destan ve efsaneleri, bu zengin kültür hazinemizin ancak onda birini teşkil etmektedir dersek yanlış olmaz. Karaçay Nart destanlarının hepsi toplanıp yayımlandığı takdirde, Nart destanlarıyla ilgili problemlerin açıklığa kavuşacağını sanıyorum.

Karaçay Nart destanları, Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarının Nart destanlarından önemli ölçüde farklılıklar göstermektedir. Sözgelimi bu farklılıkların en önemlilerinden birisi; Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarının Nart destanları “masal” özelliğine yakınken, Karaçay Nart destanları ise bünyesinde “efsane” özelliklerini barındırmaktadır. Karaçaylı yaşlılar, Nartlarla ilgili destanları anlattıkları zaman, Nart kahramanlarının gerçekten yaşadıklarına inanırlar. Onların yaşadıkları yerlerden ve kullandıkları aletlerden de bahsederler. Sözgelimi, Kuban bölgesindeki Sosuruk’un doğduğu taşı, Karakent’te yaşadığını, Karakent yakınlarındaki Kumuş düzlüğünde düşmanlarıyla savaştığını, yine Karakent yakınlarında dikmiş olduğu anıt-taşı ve Narsana’daki mezar taşını örnek gösterirler.

1947 yılından bu yana, Karaçay Nart destanlarıyla ilgili materyalleri yavaş yavaş topluyorum. Ancak, bu destanların tümünün gün ışığına çıkması için daha uzun bir zamanın geçeceğini sanıyorum. Yine de, şimdiye kadar toplanmış olan materyaller, Karaçay Nart destanlarının, Kuzey Kafkasya’nın diğer Nart destanları arasında önemli bir yere sahip olduğunu göstermek için yeterlidir.

Halk ağzından toplamış olduğum, Karaçay Nart destanlarında geçen kahraman adları değişik varyantlarıyla şöyledir:
1. Nart, 2. Örüzmek, Nart oğlu Örüzmek, 3. Puk, Fuk, Kına Sakallı Kızıl Puk, Muku, Bugun, 4. Sosuruk, Sosurka, Soslan, 5. Tavas, Davat, Devet, Debet, 6. Sibilçi, Sibilda, 7. Mırzamek, 8. Erecikav, Raçikav, Reşevka, Bödenek, Bödene, 9. Alavgan, 10. Gencok, 11. Karaşavay, Gencok oğlu Karaşavay, Şavay, 12. Edik, 13. Çora, 14. Gilastan, Gilas, Gilastırhan, Açı Tilli Gilastırhan, 15. Habiç, 16. Batıraz, Batıras, 17. Hımış, 18. Toturaz, Toturas, 19. Cönger, Nöger, 20. Turtu, 21. Kazançı, Kazanç, 22. Alik, Kazanç oğlu Aliy, 23. Cabagı, Kazanç oğlu Cabagı, 24. Kocak, 25. Buduh, 26. Açey, 27. Açemez, Açey oğlu Açemez, 28. Nasıran, 29. Açav, 30. Özdenbiy, 31. Gezoh, 32. Sozar, 33. Çiytöppe, 34. Allahberdi, 35. Can oğlu Can, 36. Kara Batır, 37. Temir, 38. Çüerdi, Çüerdin, Çüerdim, 39. Aymuş, 40. Aznavur, Bora oğlu Aznavur, İbak oğlu Aznavur, 41. Satanay, Satanay-Biyçe, 42. Hırs-Biyçe, 43. Misirhan, 44. Boyunçak, 45. Karılgaç, 46. Altınçaç.

Yukarıda sıraladığımız bu kahraman adlarının birçoğu, Kuzey Kafkasya’nın diğer Nart destanlarında da geçmektedir. Ancak, bu Nart kahraman adları, Karaçay-Malkar dili temelinde incelendiği zaman açıklığa kavuşmaktadır:

Nart

Bu söz ile ilgili birçok görüş vardır. V.İ. Abayev bu sözün, Moğolca “Nar” [güneş] ve “-t” [çokluk eki] nin birleşmesiyle oluştuğu şeklinde açıklamaktadır [1]. B.H. Balkarov ise, “Nart” sözünün kökü olan “Nar” sözüyle ilgili hiçbir şey söylememekte, sadece “-t” ekinin Abhaz-Adige dillerinde çokluk anlamını ifade ettiğini belirtmektedir [2].

“Nart” sözü, Türk-Moğol kökenli bir sözdür. Moğolca’da “Nert/Nertey” sözü “ünlü, namlı, şöhretli” anlamını ifade eder. Buryatça’da “Nertey” sözü ile Kalmukça’da “Nerte” sözü “nam salmış adam” anlamını ifade eder. Moğolca “Nert” sözü, yine Moğolca “ad, soy, soylu, ünlü, namlı” anlamlarına gelen “Ner” sözünden türemiştir. Moğolca’da kök-hece içerisindeki “e” sesi, Türkçe’de “a” sesine dönüşmektedir. Sözgelimi; Moğolca: met- > Karaçay Türkçesi: matallı [gibi, benzeri]; Moğolca: henz > Karaçay Türkçe'si: hans [ot, çayır] vs.

Türk lehçelerindeki “Nart” ile Moğolca’da ki “Nert” sözü yakın anlamlıdır. Karaçay-Malkar Türkçe'sinde “Nart” sözü “eski, kahraman, pehlivan, güçlü, namuslu, akıllı” anlamlarına gelir. Kumuk Türkçesinde “Nart” sözü “kahraman, güçlü adam” anlamlarına gelir. Sagay Türkçe'sinde “Nart” sözü “kahraman” anlamına gelir. Karakalpak Türkçe'sinde “Nart” sözü “kahraman, cesur, gözüpek, hiçbir şeyden korkmayan, iyi insan, mert insan” anlamlarına gelir. Yakut Türkçe'sinde “Nar” sözü “çeşitli özelliklere ve niteliklere sahip olan, becerikli vasıflı kişi” anlamında kullanılmaktadır. Çuvaş Türkçe'sinde “Nar” sözü, “koyu kızıl, kızıl yüzlü, güzel kişi” anlamında kullanılmaktadır. Mari dilinde “Nar-edem/adam” sözü, “pehlivan, güçlü insan” anlamında kullanılmaktadır.

Nart sözü, “Nar” köküne, “-t” çokluk ekinin gelmesiyle oluşmuştur. Anlam bakımından da “Nar” sözü, Moğolca “Nar” sözüyle bağlantılıdır. Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi, “Nar” sözü Ural-Altay kökenli bir sözdür. “Nart” sözü ise Türk-Moğol kökenli bir sözdür. Nart sözü, komşu Kafkas halklarına da, Karaçay-Malkar ve Kumuk Türklerinin ataları olan Alan, Bulgar ve Hazar Türkleri vasıtasıyla girmiştir.

Örüzmek

Bu kahraman adı iki sözden oluşmaktadır: “Örüz” [ırmak, nehir, su] - “Bek” [bey, prens]. Bu iki söz de Türkçe’dir. Yani, “Örüzmek” sözünü “ırmağın prensi, ırmağın [s.34] beyi, ırmağın sahibi/efendisi” anlamlarında açıklamamız mümkündür. Yakut Türkleri “Örüs” sözünü “büyük ırmak” anlamında kullanırlar. Karaçay Nart destanlarında anlatıldığına göre; Örüzmek, Nartlara yağmur yağmasını engelleyen Kına Sakallı Kızıl Puk’u öldürerek, Nartları kuraklıktan kurtarmıştır. Böylece, Nart ülkesine yağmur yağar, ırmaklar akmaya başlar.

Muku

Bu kahraman adının diğer varyantları şöyledir: “Puk, Fuk, Kına Sakallı Kızıl Puk, Bugun.” Karaçay-Malkar Türkçe'sinde doğrudan “muku” şeklinde bir söz yoktur. Ancak bu söz, “mukut” [kaçmak, bozguna uğramak] sözüyle veya “buk-” [saklanmak, gizlenmek] sözüyle bağlantılı olmalıdır. Karaçay Nart destanlarında; Muku sürekli olarak Örüzmek’ten kaçmakta, ona yakalanmamak için saklanmaktadır.

Sosuruk

Karaçay Türkçesinde “sos” sözü “soslan taş, sos taş” [granit kaya] demektir. Sosuruk sözünü, “Sos-uruk” yani “sos taşının soyundan olan” şeklinde açıklamak mümkündür. Karaçay Nart destanlarında Sosuruk’un bir diğer adı da “Soslan”dır. Bu sözü de “sos- ulan” yani “sos taşının oğlu” şeklinde açıklayabiliriz. Bütün Kafkasya Nart destanlarında olduğu gibi Karaçay Nart destanlarında da, Sosuruk’un soslan taştan yaratıldığı anlatılır. “Çocuk gördüğünü unutmaz” diye bir söz vardır. Ben on yaşlarımdayken, 1940 yılının bir yaz ayında, Karaçay-Şahar’dan otobüsle Uçkulan köyüne giderken, bir ihtiyar Karaçaylı otobüsü durdurarak, Kuban ırmağının kenarında duran birkaç tane kayayı incelemeye başlamış, daha sonra beni yanı çağırarak, taşlardan birinin Nart Socuk’un yaslandığı taş olduğunu, diğer taşın ise Nart Sosuruk’un doğduğu taş olduğunu söylemiş, Satanay-Biyçe’nin de bu iki taşın az ötesinde yıkandığını anlatmıştı.

Tavas

Bu kahramanın diğer varyantları şöyledir: “Davat, Debet, Debet.” Tavas, Hırs-Biyçe’nin oğludur. Hırs-Biyçe, “Rus Prensesi” demektir. Bu sözü türlü şekilde anlamak mümkündür. Rusça: “Davit” [Rusça’da özel isim dışında: ezmek, sıkmak], Karaçay Türkçe'sinde ise “Tav- aslı” [Dağ As’ı, Dağlı As]. Bana göre bu sözü, “Dev [Dev/kuvvetli] - as/-at/-et [çokluk eki]” şeklinde açıklamak mümkündür. Karaçay Nart destanlarına göre; Tavas dev gibi iri ve kuvvetli bir kahramanmış. İki Nart kahramanını tek başına atının arkasına bağlayıp alıp gitmiş.

Sibilçi

Bu sözdeki “-çi” eki, bağlandığı kökün mesleğini, yaptığı işi ifade eden bir ektir. Karaçay Nart destanlarına göre Sibilçi demiri eritip, demirden silahlar ve tabak çanak gibi ev eşyaları yaparmış. Altay dillerinde “sabıl” sözü “saplı/kepçeli testi” anlamında kullanılmaktadır. Moğolca’da “sav” sözü Türk lehçelerindeki “savut” [kapkacak] anlamında kullanılır. Bu yüzden, “Sibilçi” sözünün anlamı da “kapkacakçı, kapkacak yapan kişi” şeklinde olabilir. Ancak bu ad, Sibilçi’nin gerçek adı değil, yaptığı işten dolayı kendisine sonradan verilmiş olabilir. Taran dilinde “sepil”sözü “şehir, duvar” anlamında kullanılır. Bu bağlamda, “sepil” sözüyle “-çi” ekini birleştirdiğimiz zaman ortaya “duvarcı” anlamını da çıkarmak mümkündür.

Mırzamek

Mırzamek, Sibilçi’nin kardeşidir. “Mırzamek” sözü iki sözden oluşmuştur: “Mırza” [sahip/efendi] - “Mek/Bek” [bey/prens].

Erecikav

Bu söz eski Türkçe’de “erec” yani “sakin, rahat” sözü ile küçültme eki olan “-kak/-kav” sözünün birleşmesinden oluşmuştur.

Bödenek

Bödenek, Erecikav’ın diğer adıdır. Diğer bir varyantı da Bödene’dir. “Bödenek” sözü “Bödene” [bıldırcın] sözünün, küçültme ve sevgi anlamını ifade eden biçimidir [bıldırcın-cık]. “Bödenek” sözü, eski Türkçe’deki “bödü” [kocaman, büyük, büyümek] sözü ile küçültme ve sevgi anlamını ifade eden “-nek” ekinin birleşmesinden oluşmuş da olabilir.

Alavgan

Karaçay Türkçesi’nde “Alavgan” sözü “genç ayı” demektir. Ancak, bu sözü: “Alıp/Alp” [kahraman, dev, pehlivan] sözüyle de açıklamak mümkündür: “Alavgan”>“Alıphan/Alphan” [kahraman - han]. Karaçay Nart destanlarına göre Alavgan, Nart kahramanlarının içerisinde en güçlü olanıymış.

Gencok

Eski Türkçe’de “kenç” sözü “çocuk., genç” anlamında kullanılmaktaydı. “Gencok” sözündeki “ok” sözü ise yine “çocuk” anlamındaki “oğlan” sözünün köküdür. Yani bu sözü: “Genc [genç]” - “ok [oğlan]” şeklinde açıklamak mümkündür.

Karaşavay

Karaşavay’a, Gencok oğlu Karaşavay da denilmektedir. “Karaşavay” sözünü daha önce “Kara-Şav” [ölüm, savaş, felaket] şeklinde açıklamıştım. Ancak, Karaçay Nart destanlarında anlatıldığına göre bu kahraman bir emegen [dev, canavar] kadından doğmuş. Kendisi koyu esmer tenliymiş. Bu kahraman adı, iki ayrı dilden, aynı anlamlı iki sözün, yani Karaçay-Malkar dilindeki “Kara” [siyah] sözü ile Osetçe “Sav/Şav” [siyah] sözünün birleşmesinden oluşmuş olabilir. “Karaşavay” sözündeki “-ay” sözü ise Karaçay-Malkar Türkçe'sindeki küçültme ve sevgi anlamını ifade eden bir ektir. “Karaşavay” adı, herhalde Karaçay-Malkarlılar ile Osetlerin birlikte yaşadıkları bir dönemde ortaya çıkmış olmalıdır. Karaşavay adlı kahramana “Kara Batır” ve “Şavay” da denilmektedir.

Edik

“Edik” adı, Batı Türklerindeki “Edige Batır” adlı kahramanın adıdır. “Edige” adının anlamı “iyi, güzel, mükemmel, olağanüstü” demektir. Eski Türkçe’de “edgi” sözü “iyi” anlamında kullanılmaktaydı.

Çora

“Çora” sözü, Türk lehçelerinde “işçi” anlamında kullanılmaktadır.

Gilastırhan

Bu kahramanın diğer varyantları: “Gilastan, Gilas, Açı Tilli Gilastırhan” şeklindedir. “Gilastırhan” sözü iki sözden oluşmuştur: “Gilas” [Gilaç: eski bir şehir adı] - “Tırhan” [tarhan]. Anlatılan hikayelere göre Gilastırhan, Gilaç şehrinde yaşamış. Eski Bulgar ve Hazar Türkçe'sinde “gil/kil” sözü “ev, bina, köy” anlamında kullanılıyordu. Bu sözün “şehir” anlamında kullanılması da mantığa uygundur. Hazar Türklerinin “Sarı Kel” [Şerkel] adlı şehri ve Nart kahramanlarının yaşamış olduğu Karaçay’daki “Kıliyan” köyü, Bulgar ve Hazar Türkçe'sindeki “gil/kil” sözüyle bağlantılıdır.

Habiç

“Habiç” sözü, eski bir Türk-Moğol sözüdür. V.İ. Abayev bu sözün Moğolca olduğunu söylüyor. Eski Türkçe’de “Habiç” sözü “dev, asker” anlamında kullanılmaktaydı. Habiç adlı kahramanın; Mahar, Gondaray, Calan Kol, Habiç Kaya adlı bölgelerde yaşadığı ileri sürülmektedir.

Batıraz

Bu kahramanın bir diğer varyantı da “Batıras” şeklindedir. V.İ. Abayev “Batıras” sözünün Moğolca olduğunu ileri sürmekte ve bu sözü “Batır” [kahraman] - “As” [As: kavim adı] şeklinde açıklamaktadır. Halbuki “Batır” sözü Moğolca’dan gelmiş olsaydı “Bagatur” şeklinde olacaktı. Moğolca’daki “Bagatur” sözü Türkçe’de “Batır” [kahraman] şeklindedir. Ben, V.İ. Abayev’in bu açıklamasına da karşı çıkmadan, “Batıraz” sözüne şöyle bir açıklama getirmek istiyorum; “Batır” [kahraman] - “Az” [çokluk ve pekiştirme eki].

Toturaz

Bu kahraman adının bir diğer varyantı “Toturas” şeklindedir. “Toturaz” sözünün kökü olan “tot” sözü, eski Türkçe’de “doy-” anlamında kullanılmaktaydı. “Totur” sözünün ilk biçimi de “Totar” [doyar] şeklinde olmuş olabilir. Bu bağlamda, “Toturaz” sözünü; “Totur” [doyar] - “Az” [çokluk eki] şeklinde açıklayabiliriz. “Toturas” sözünü ise şöyle açıklamak mümkündür: “Totur Açey” şeklinde açıklamak mümkündür.

Açemez

“Açemez” sözünü birkaç şekilde açıklamak mümkündür. Türk lehçelerinde “açı” sözü “küçük kardeş” anlamında kullanılmaktadır. Bu söze iyelik eki “-mız” geldiği zaman ortaya “Küçük kardeşimiz” şeklinde bir anlam çıkmaktadır. Gerçekten de Açemez, Açey’in yedi oğlu içinde en küçük oğludur. İkinci olarak, “Açı” [acı, yas]” sözüne, gelecek zamanın olumsuz biçimi “maz/mez” eklendiği zaman ortaya, “Açımaz” [acımaz, acı görmez] şeklinde bir anlam çıkmaktadır ki ben bu görüşteyim.

Nasıran

“Nasıran” sözü, Karaçay-Malkar Türkçesi’ne, baş harfi “c” olan sözleri “n” harfiyle söyleyen Türk lehçelerinden gelmiş olabilir. Sözgelimi, Sagay Türkleri baş harfi “c” olan sözleri “n” harfiyle söylemektedirler: “cangur > nangmır [yağmur]”, “can > nan [can]”, “ceng > neng [yen, elbise kolu]”, “celke > netke [ense]” vs. “Nasıran” sözünü, “Cas - eren” yani “Genç er/yiğit” şeklinde açıklamak mümkündür. “Cas” hecesinin son harfi olan “s” sesi, Kazak Türkçesi’nde “ş” olarak söylenmektedir.

Özdenbiy

“Özdenbiy” sözü, Karaçay Nart destanlarında sülale adı olarak geçmektedir. Bu sözü şu şekilde açıklayabiliriz: “Özden [özgür, asil, soylu]” - “Biy” [bey, prens].

Gezoh

Eski Türkçe’de “Kez” sözü “güçlü” anlamında kullanılmaktaydı. “Gezoh” sözünü şöyle açıklayabiliriz: “Kez/Gez” [güçlü] - “oh/ok” [oğul, erkek]. “Ok” sözü, eski Türkçe’de olduğu gibi Adıge dilinde de “oğul” anlamında kullanılmaktadır. Bu sözü, kimin kimden aldığını söylemek oldukça güçtür.

Sozar

“Sozar” adlı kahraman, aslında “uzatır, altın eritir, işi geciktirir, yıkar” gibi anlamlar dışında, “Sozur” ve “Cocur” kişi adlarıyla bağlantılıdır. Karaçay Türkçesinde, “Cocur” sözü “küçük çocuk, yavrucuk” anlamında kullanılmaktadır. Bu adlar, “Cocuk” ve “Socuk” gibi adlar ile bağlantılıdır.

Çiytöppe

Anlatılan hikayelere göre, bu kahramanın başı sürekli “nemli, yaş” olduğu için “Çiytöppe” deniliyormuş. Yine, bu kahraman uzun boylu olduğu için bazen de “Çüytöpppe” deniliyormuş.

Allahberdi

Bu söz, “Allah” - “verdi” sözlerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Can oğlu Can

Buradaki “can” sözü, “ruh” [can] anlamında kullanılmaktadır.

Kara Batır

Bu kahramanın adı ilk önce “Kara” şeklindeydi. Yiğit biri olduğu “Batır” [kahraman] sözü daha sonra eklendi.

Çüerdi

Bu kahramanın diğer varyantları; “Çüerdin, Çüerdim” şeklindedir. Anlatılan hikayelere göre Çüerdi’nin annesi Dağlı bir kadın, babası da Nart Huj imiş. Nart Huj, Adıge’dir. “Çüerdi” sözü de Adıge diline yakın bir söz gibi görünüyor.

Aymuş

“Aymuş”, Oğuz Türkçesine ait bir sözdür. “Aymuş” sözü “ozan, kaval çalan, hikaye anlatan, hikayeci” anlamlarına gelmektedir. Aymuş sözü “Ay- / ayt-” [söyle-] fiili ile “-mış” sıfatfiilinin birleşmesinden oluşmuştur. Aymuş, Karaçay’ın Kart-Curt köyünde yaşarmış ve “Hurla-Köl”de ölmüş. Aymuş’un “Sıykun” ve “Sınakun” adında kardeşleri varmış.

Aznavur

Bu kahramanın diğer varyantları: “Bora oğlu Aznavur, İbak oğlu Aznavur” şeklindedir. Aznavur, Taşlı-Tala köyünde ölmüş. Aznavur, Karaçay-Malkar Nart destanlarının en son Nart kahramanıdır. “Aznavur” sözü, Ermenice “zengin kişi” demektir. Aznavur, destanda şöyle anlatılıyor:
“Aznavur olur Navrushan,
Ovadaki yılkısını [at sürüsünü] dağa taşıyıp tüketen...”
Buradan da anlaşıldığı gibi “Aznavur” sözünü “Az/As - Navrus - Han” şeklinde hecelere böldüğümüz zaman ortaya “Asların [kavim adı] Beyleri, Prensleri” gibi bir anlam çıkmaktadır.

Satanay

Bu kadın Nart kahramanı, Nart Örüzmek’in karısıdır. Diğer varyantı, “Satanay-Biyçe” şeklindedir. Benim görüşüme göre, “Satanay” sözü, Sogd dilinden girmiş olan “Şad” sözü ile Türkçe’deki “ana/anay” sözünün birleşmesinden oluşmuştur. Eski Türk ve Uygur Hanlıklarında, yüksek rütbeli askerlere, komutanlara “Şad” denilirdi. “Şad” sözünün ilk harfi olan “ş” sesinin “s” sesine dönüşmesinin sebebi ise; eski dönemlerde yabancı dillerden Karaçay-Malkar Türkçesine giren, baş harfleri “ş” sesi ile başlayan sözlerin “s” sesine dönüşmesindendir. Sözgelimi: Şatranç > Satranç, Şıra > Sıra, vs. İkinci bir görüş olarak; “ş” sesiyle başlayan sözler, eski Bulgar Türkçesinde “s” sesiyle söylenmekteydi. Bilindiği gibi, eski Bulgar Türkleri, Karaçay-Malkarlıların atalarıdır. “Ş” sesiyle başlayan sözlerin, Karaçay-Malkar dilinde “s” sesine dönüşmesi, Bulgar Türkçesinden kalmış olabilir. “Satanay” sözüyle ilgili bütün bu anlattıklarımızdan ortaya, “Asker anası” şeklinde bir anlam çıkmaktadır. Ancak, bana göre, eskiden bu kadın Nart kahramanın adı “Satanay” değildi.

Boyunçak

“Boyunçak” sözü, Karaçay-Malkar Türkçesinde “kolye” demektir.

Karılgaç

“Karılgaç” sözü, Karaçay-Malkar Türkçesinde “kırlangıç” demektir.

Altınçaç

“Altınçaç” sözü, “Altın” [altın] - “çaç” [saç]” anlamındadır.

Misirhan 

“Misirhan” sözü, “Mısır [ülke]” sözü ile “Han” sözünün birleşmesinden oluşmuştur.

Hırs-Biyçe

Doğu Slavlarının bir kısmına, “Hros, Hors” adı verilmektedir. Böyle olunca, “Hırs-Biyçe” sözü “Rus Prensesi” anlamına gelmektedir.
Nart kahramanlarının adlarının bir kısmı başka dillerden girmiş olmakla birlikte, Karaçay-Malkar Türkçesinde bu sözler başka anlamlarda kullanılmış olabilirler. Ancak bu sözlerin etimolojisini incelediğimiz zaman bu sözlerin anlamları ile destanlarda anlatılan kahramanların hikayesi arasında bir uyumluluk olması gerekir. Nart destanlarında anlatılan kahramanların adlarını, başka dillerin temelinde, V.İ. Abayev [3], B.H. Balkarov [4], M.A. Kumahov [5], A.M. Hadagatl [6] da bu şekilde incelemişlerdir.

Dipnotlar
1. B.İ. Abayev, İstoriko-Etimologiçeskiy Slovar Osetinskogo Yazıka, T.P.L., 1973, str, 158-159.
2. B.H. Balkarov, Adıgskie Elementı B Osetinskom Yazıke, Nalçik, 1965, str, 55-56.
3. V.İ. Abayev, Osetinskiy Yazık i Folklor, t.1.M-1, 1949, ego je, İstoriko-Etimologiçeskiy Slovar Osetinskogo Yazıka, t.1, M-L., 1958, t.p.,. L., 1973.
4. B.H. Balkarov, A.g.e.
5. M.A. Kumahov, O Sootnoşenii Sosrıko i Soslan, “Uçenıe zapiski ANİİYALİ”, t.v. “Yazıkoznanie”, Krasodar, Maykop, 1966, str, 61-65.
6. A. M. Hadagatl, Geroiçeskiy Epos Nartı i Ego Genezis, Maykop, 1967.

Magomet Habiçev Çeviri: Adilhan Appa Kırım Dergisi, Sayı 23

Karaçay-Malkar Nart Destanları

Kafkasya coğrafyasında yaşayan halkların ortak kültür ürünlerinden biri olan Nart destanları, Karaçay-Malkar Türklerinin halk edebiyatında da önemli bir yer teşkil etmektedir. Karaçay-Malkar Türkleri dışında; Çerkes, Abhaz-Abaza, Oset, Çeçen-İnguş ve Kumuk Türklerinin folklorunda da yer alan Nart destanları birçok yönden birbirlerine benzemekle birlikte bu destanların her birinin kendisine has birtakım millî vasıfları barındırdığı ve aralarında bazı farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir.
Kafkasya coğrafyasında yaşayan halkların ortak kültür ürünlerinden biri olan Nart destanları, Karaçay-Malkar Türklerinin halk  edebiyatında  da  önemli  bir  yer  teşkil  etmektedir.  Karaçay- Malkar Türkleri dışında; Çerkes, Abhaz-Abaza, Oset, Çeçen-İnguş ve Kumuk Türklerinin folklorunda da yer alan Nart destanları birçok yönden birbirlerine benzemekle birlikte bu destanların her birinin kendisine has birtakım millî vasıfları barındırdığı ve aralarında bazı farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir. Çerkes ve Abhaz-Abazaların Nart destanları eski Yunan mitolojisiyle benzerlikler gösterirken, Karaçay-Malkar Türklerinin Nart destanları ise eski Türk mitolojisiyle yakınlık göstermektedir (Adiloğlu, 1997:577).
Karaçay-Malkar Nart destanlarında, tarih öncesine ait birtakım olağanüstü olaylar ve kahramanlar anlatılmaktadır. Destanların dokusunda gerçek ile hayal iç içedir. Bütün Türk boylarının sözlü geleneğinde olduğu gibi, Karaçay-Malkar Nart destanlarının büyük bir kısmı “cır” (destan) şeklinde ve belli bir makamla söylenmektedir (Adiloğlu, 1993/4:7-9). Karaçay-Malkar Nart destanları hakkında ilk bilgileri veren P. Ostryakov notlarında şöyle söylemektedir:
Sıbızgı (kaval) adı verilen müzik aletiyle ve küçük tahta parçalarının belli bir tempoyla birbirine vurularak ortaya çıkarılan armoni eşliğinde halk ozanları destanlar söylemektedir.  Halk  ozanlarının  çevresine  toplanan kimseler de büyük bir dikkat ve hayranlıkla onları dinlerler. Destanların her birinin kendisine ait farklı bir makamı vardır.” (Ostryakov, 1879:700).
G.N. Potanin, Kafkas Nart destanlarının kökenini Altaylı kavimlere  yani  Türk-Moğol  kültürüne  bağlamaktadır.  Ona  göre, Türk-Moğol destanlarıyla büyük benzerlikler gösteren Kafkas Nart destanlarının teşekkülünde Altaylı göçebe kavimlerin büyük rolü vardır (Potanin, 1899:1-4, 384-508, 841-856). A.N. Dyaçkov-Tarasov Nart destanları için şöyle söylemektedir:
“Orta Asya’dan Avrupa’ya gerçekleşen büyük göç sırasında Kafkasya bölgesi yol güzergahı üzerindeydi. Karaçay- Malkar Nart destanlarında bu büyük göçün izleri çok açık bir şekilde görülmektedir. Nart hikayelerinde iyilik ile kötülüğün, karanlık ile aydınlığın savaşması, yer altı ve yer üstündeki birtakım yaratıklar ve devler ile Nart kahramanlarının  mücadeleleri  anlatılmaktadır.  Bu konuların tamamı bütün göçebe halkların destanlarında da görülmektedir.” (Dyaçkov-Tarasov:1898:72). M.V. Rklitskiy ise diğer Kafkas Nart destanlarındaki başı sonu belli olmayan ve bazı anlaşılmaz karmaşık bölümlerin Karaçay- Malkar Nart destanlarında açıklığa kavuştuğunu söylemektedir (Rklitskiy, 1927:28).
“Nart” Kelimesinin Anlamı ve Kökeni
Karaçay-Malkar Türkçesinde ve Kafkas dillerinde kullanılan “nart” kelimesinin anlam olarak Türkçedeki tam karşılığı “alp” kelimesidir. Yani “nart” kelimesi; “yiğit, cesur, mert, kahraman” ve benzeri  birçok  kelimenin  anlamını  bünyesinde  toplayan  bir kelimedir. Nart” kelimesinin anlamı hakkında en güzel tarifi Safar- Aliy Orusbiy yapmıştır:
“Karaçay-Malkar Türklerinde bir kimseyi övmek için söylenebilecek en güzel söz ‘Nart gibi güzel endamlı ve her bakımdan mükemmel vasıflara sahip kişi’ şeklindedir. Karaçay-Malkar Türkleri bir kimsenin herhangi bir davranışını çok beğendiği zaman o kimseyi takdir etmek için ‘Nartça’ (Nart gibi) yakıştırmasını yapar. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, Karaçay-Malkar Türklerindeki ‘nart’ kelimesi ‘her bakımdan mükemmel vasıflara haiz kimse’ anlamına gelmektedir. Halktan derlediğim malzemeye göre Nartlar uzun boylu, iri yapılı, güçlü, dayanıklı, sert duruşlu, zor işlerin kolayca üstesinden gelebilen kahraman özelliklerine sahip kimselerdir. Nartlar hayatın zorluklarıyla karşılaşmaktan ve bu zorluklarla mücadele etmekten zevk almaktadırlar. Nartlar bir sefere çıktıkları zaman birtakım zorluklarla ve engellerle karşılaşmayı arzu ederler. Böylece onlar kendi yiğitliklerini  sınamış  olacaklardır.  Karaçay-Malkar Türkleri,  Nartları  işte  bu  şekilde  anlatırlar.”  (Urusbiyev, 1881:II).
“Nart” kelimesinin kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.  İlk  olarak,  Şora  B.  Noghumuka,  “nart”  kelimesinin “nar” (göz) + “ant” (Ant kavmi) şeklinde iki ayrı kelimeden teşekkül ettiğini ve bunun da Adige (Çerkes) dilinde “Ant’ın gözü” anlamına geldiğini söylemektedir. Ş. B. Noghumuka’ya göre “nart” (< nar + ant) kelimesi  Çerkeslerin  ataları  olan  Antlarla  ilişkilidir  (Noghumuka, 1974:16). Fakat, Çerkes dilinde “göz” kelimesinin karşılığı “nar” değil “ne”dir. Ayrıca, tarihte “Ant” adıyla anılan bu kavim; Slav, Alan ve Türk kabilelerinden müteşekkil bir kavimdir. Dolayısıyla bu kavmin Çerkeslerle bir ilgisi yoktur.
Asker M. Hadagatl da, Ş.B. Noghumuka gibi, “nart” kelimesinin Adige (Çerkes) dilinde “nar” (göz) + “te~ten~tın” (vermek) şeklinde iki ayrı kelimeden teşekkül ettiğini ve bunun da “göz vermek”, “gözünü budaktan sakınmamak” anlamlarına geldiğini söylemektedir (Gadagatl, 1967:206).
B.H. Balkarov ise /t/ sesinin Adige ve Abhaz dillerinde çokluk anlamı veren bir ek olduğunu fakat kelimenin kökü olan “nar” kelimesiyle birlikte hiçbir anlam ifade etmediğini söylemektedir (Balkarov, 1965:55-56). Çerkes dilinde “nar” şeklinde bir kelime olmadığı gibi, bu dildeki çokluk eki “-t” değil, “-khe”dir.
M. S. Tuganov, “nart” kelimesini Oset diliyle açıklamaya çalışmaktadır. Ona göre bu kelime “na” + “art” şeklinde iki ayrı kelimeden teşekkül etmekte ve “bizim ateşimiz”, “bizim ocağımız” anlamlarına gelmektedir (Tuganov, 1977:127-148).
Şalva D. İnal-İpa, “nart” kelimesinin Abhaz dilinde “annenin ailesi” veya “annenin çocukları” şeklinde açıklanabileceğini söylemektedir (İnal-İpa, 1949:111-116).
L. G. Lopatinskiy, “nart” kelimesi ile Farsça “merd” (alp, yiğit, cesur), Ermenice “mard” (insan) ve Gürcü-Svanca “mar” (insan) kelimelerini karşılaştırmakta ve “nart” kelimesinin kaynağını bu kelimelerde aramaktadır (Bayramukov, 1998:37). “Nart” kelimesi ile Farsça “merd” kelimesi arasında morfolojik ve semantik bakımdan bir ilişki olduğu düşünebilir. Ancak, iki kelime arasındaki /m/ > /n/ ses değişikliğinin Farsça’nın dil hususiyetleri göz önüne alınarak bilimsel bir şekilde açıklanması gerekir.
Georges Dumezil ise “nart” kelimesiyle ilgili iki farklı görüş ileri sürmüştür. İlk olarak bu sözün eski Hint-İran dilinde “nrit” (dans etmek) kelimesinden türemiş olacağını; ikinci olarak da bu kelimenin kaynağını  yine  eski  Hint-İran  dilinde  “nar”  (erkek)  kelimesinden almış olabileceğini söylemektedir. G. Dumezil, Kafkas Nart destanlarının kökenini, Hint-Avrupa dil ailesine mensup olan Osetlerin Nart destanlarına bağlamaktadır (Dumezil, 1976:19; Dumezil, 2000:72-73).
Vladimir İ. Abayev, “nart” kelimesinin Moğolca olduğunu ileri sürmekte ve bu kelimeyi “nar” (güneş) + “t” (çokluk veya soy bildiren ek) şeklinde tahlil ederek bu kelimenin “Güneşin Çocukları” ve “Kurdun  Çocukları”  şeklinde  iki  farklı  anlama  geldiğini söylemektedir. V.İ. Abayev’e göre “nart” kelimesi M.S. 13-14. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Destanlarda anlatılan Nart kahramanları Alanlardır. Yani,   Moğollar   Alanlara  “Nart”  adını  vermişlerdir.  Alanlar  ise bugünkü  Osetlerin  atalarıdır.  Sonuç  olarak  Kafkas  Nart destanlarının ana kaynağı Oset Nart destanlarıdır (Abayev, 1978:28-29, 35; Abayev vd., 1999:15).
Umar Bayramuk ise “nart” kelimesinin kökeni hakkında V.İ. Abayev’in etimolojisine aynen katıldığını, fakat “nart” kelimesinin çok eski tarihlerden beri Orta Asya bozkırlarında kullanıldığını, Cengiz Han’ın Kafkasya’yı istila etmesiyle birlikte bu kelimenin Kafkasya’ya geldiğini   söylemektedir.   U.   Bayramuk’a   göre   Moğollar   “nart” kelimesini “güneşin çocukları” anlamında Hunlar için; “kurdun çocukları” anlamında ise Kök-Türkler için kullanmışlardır (Bayramuklanı, 1982:249-257; Bayramukov, 1993:56-79; Bayramukov, 1998:37-39).
Magomet Habiç, “nart” kelimesinin Moğolca “nert” (meşhur, ünlü, tanınmış, önemli) kelimesinden kaynaklandığını ileri sürmektedir.   Ona   göre   Moğolcadaki   “nert”   kelimesi;   Buryatça “nertey” (nam salmış adam), Kalmukça “nerte” (nam salmış adam), Marice “nar-edem” (güçlü, kuvvetli adam); Karaçay-Malkar Türkçesinde “nart” (alp, kahraman), Kumuk Türkçesinde “nart” (alp, kahraman), Karakalpak Türkçesinde “nart” (alp, kahraman),  Sagay Türkçesinde “nart” (alp, kahraman), Saha (Yakut) Türkçesinde “nar” (becerikli, vasıflı insan), Çuvaş Türkçesinde “nar” (koyu kırmızı, kızıl yüzlü,  güzel  endamlı)  kelimelerine  kaynaklık  etmiştir  (Habiçlanı, 1973:217-219; Habiçev, 1998:33-36).
Murat Karaköt, Şor ve Sagay Türklerinde kahramanlık hikaye ve destanları için “nart-pak” kelimesinin kullanıldığını söylemekte ve bu kelimenin kavimler göçüyle paralel olarak Sibirya bölgesinden Kafkasya’ya geldiğini ileri sürmektedir (Karaketov, 1995:55).
M. Habiç’in “nart” kelimesinin Sagay Türkçesinde “kahraman, cesur” anlamına geldiği şeklindeki görüşü ile M. Karaköt’ün Şor ve Sagay Türklerinde kahramanlık hikaye ve destanları için “nart-pak” kelimesinin kullanıldığı şeklindeki görüşü dikkat çekmektir. Hakikaten, Sagay Türkleri ile Mras ırmağının yukarı kısımlarında yaşayan  Şor  Türkleri kahramanlık  hikayesi (bogatırskaya skazka) için “nartpak” kelimesini kullanmakta ve bu hikayeleri anlatan kimseleri  de  “nartpakçı”  şeklinde  adlandırmaktadırlar  (Dırenkova, 1940:IX-X). Ben de buradan hareketle, başka bir yazımda, Sagay Türkçesindeki “nartpak” kelimesi ile Karaçay-Malkar Türkçesi ve Kafkas dillerinde kullanılan “nart” kelimesinin aynı kelimeler olduğunu, “nartpak” kelimesinin Türk kavimlerinin Orta Asya’dan batıya doğru göçleri sırasında Kafkasya’ya taşındığını, daha sonra değişime uğrayarak “nart” şeklini aldığını ileri sürmüş ve sonuçta bu kelimenin Türkçe bir kelime olduğunu   söylemiştim (Adiloğlu, 1997:587).
Ancak,  Prof.  Dr.  İsa  Özkan’ın  Türk  boylarının  sözlü edebiyatında “destan, efsane, masal, bilmece” anlamında kullanılan “nımah~comok~cumbak~yomak~comak” kelimeleri hakkında yaptığı etimoloji çalışmasından; Sagay Türkçesindeki “nartpak” kelimesinin, “nart” (kahraman) + “pak” (hikaye) şeklinde iki ayrı kelimenin birleşmesinden meydana gelmiş bir kelime değil, yapı bakımından fiilden türemiş tek bir kelime olduğu anlaşılmaktadır. İ. Özkan’ın söz konusu bu kelimeler üzerine yaptığı etimolojiye göre “yumak” kelimesi,  “kapamak,  örtmek”  anlamına  gelen  “yu-”  fiilinden türemiştir (Özkan, 1998:370). “Yumak” kelimesinin ikinci hecesi “- mak”ın  fiilden  isim  yapım  eki  olduğu  açıktır.  “Yumak”  kelimesi, Hakas Türkçesinde “nımak~nımah” şeklindedir. Hakas Türkçesinde orta hecede /m/, /n/, /ñ/ gibi sesler taşıyan kelimelerin başındaki /y/    ünsüzü    gerileyici    benzeşmeye    uğrayarak    /n/    sesine dönüşmektedir.  Bu  sebeple  “yumak”  kelimesi  Hakas  Türkçesinde “nımah” şekline girmiştir (Özkan, 1997:30).
Sagay Türkçesindeki “nartpak” kelimesinin son hecesindeki “- pak” (< mak) kelimesi fiilden isim yapım eki olduğuna göre kelimenin ilk hecesindeki “nart-” kelimesinin de fiil olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani “nartpak” kelimesi “nart-” fiilinden türetilmiş tek bir kelimedir. İ. Özkan’ın çalışmasında “nartpak” kelimesiyle veya “nart-” fiiliyle ilgili bir etimoloji yapılmamıştır. Burada ilave olarak, “nartpak” kelimesinin   /n/   <   /y/   ses   değişmesi   hadisesine   uğrayarak “yaratmak” kelimesinden kaynaklanmış olabileceğini ihtiyatla söyleyebiliriz. Hakas Türkçesindeki gerileyici benzeşme yoluyla /y/ sesinin /n/ sesine dönüşmesi hadisesi Sagay Türkçesinde de bazı kelimelerde görülmektedir. Örneğin: yagmur > nañmır (yağmur), yeñ > neñ (yen), yelke > nelke (ense), vs. (Habiçlanı, 1973:224).
Sonuç  olarak,  “nart”  kelimesinin  kökeni  hakkındaki görüşlerden bizce en mantıklı olanı M. Habiç’in ortaya koyduğu görüştür. Hakikaten de Moğolcada “nert” (meşhur, ünlü, tanınmış, önemli) şeklinde bir kelime vardır (Luvsandendeva, 1957:287; Hacilayev, 1970:57). “Nart” kelimesinin kökeni hakkında daha iyi bir açıklama ortaya konulana kadar, Moğolcadaki “nert” kelimesinin Karaçay-Malkar Türkçesi ile Kafkas dillerinde kullanılan “nart” kelimesine kaynaklık ettiğini söyleyebiliriz.
Nart Kahramanları
Karaçay-Malkar Nart destanlarının merkezinde olaylar ve kahramanlar   vardır.   Kahramanların   hayat   tarzları,   yaşadıkları yurtlar ve tabiatla ilgili tasvirler birer ayrıntı olarak kalmaktadır. Destanlarda Nart kahramanlarının yiğitlikleri, düşmanlarına karşı yaptıkları mücadeleler, çirkin ve insanüstü dev yaratıklarla yaptıkları savaşlar anlatılır. Nart kahramanları daha çok yiğitlik ve dinamizm yönünden karakterize edilmektedir. Onların savaş tutkuları, cesaretleri,  halkı  birtakım  canavar  ve  devlere  karşı  korumaları; halkın  hayatını kolaylaştırmak  için  gösterdikleri  çabalar  ve buldukları pratik çözümler Nart kahramanlarının en belirgin özellikleridir. Olağanüstü özelliklerle kuşatılan Nart kahramanları yiğitliğin, cesurluğun ve mertliğin sembolüdürler. Onlar korkunun ne olduğunu bilmezler ve hatta ölümden bile korkmazlar. Ayrıca, Nart kahramanlarının her birinin kendine has özellikleri de vardır. Yani bu kahramanlar “tip” değil, hepsi farklı birer “karakter”dir (Adiloğlu, 1993:7-9).
Karaçay-Malkar Türkleri destanlarda anlatılan Nart kahramanlarının gerçekten yaşadıklarına inanırlar ve onları kendi ataları olarak kabul ederler. Bunun için “atasözü” kelimesi yerine “nart-söz” kelimesini kullanırlar.
Karaçay-Malkar Türkleri destanlarda adı geçen Nart kahramanlarına büyük saygı duyarlar ve onlar için birtakım törenler yaparlardı. Çegem bölgesinde eskiden El-Tübü köyü sakinleri bir çocuk doğduğu zaman, “Nart-Taş” adı verilen büyük kayalığın yanında, doğan çocuk için kurban keserler ve yeni doğan çocuğu adı geçen kayalığın tepesinden dökülen suda yıkarlardı. Daha sonra doğan çocuk eğer erkek ise şöyle bir dilekte bulunurlardı:
Nart Debet gibi demirci ol
Nart Şavay gibi yiğit ol
Nart Sosuruk gibi meşale ol
Halkına tatlı, hoş gönüllü ol.
Çocuk eğer kız ise onun için yapılan dilek şöyleydi: Satanay gibi dolunay ol
Etrafın hep düğün-dernek olsun
Adın olsun yer tanrısından bereket
Eksilmesin köyünden, evinden bereket. (Haciyeva, 1988:10).

Nart Kahramanları
Karaçay-Malkar Nart destanlarına göre, Nart kahramanlarının yaşadıkları yerler Koban vadisi dolaylarıdır. Ancak Nartların seferlere çıktığı ve savaştıkları yerler İtil (Volga) ırmağına kadar uzanmaktadır. Karaçay-Malkar  Nart  destanlarında  anlatılan  kahramanların adlarının bir kısmı şöyledir: Debet, Satanay, Örüzmek, Sosuruk, Alavgan, Şavay, Sibilçi, Batraz, Şırdan, Cönger, Raçıkav, Gilastırhan, Sozuk, Bolat Hımıç, Açemez, Hubun, Bödene, Çüyerdi, Bora Batır vs. Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan Nart kahramanlarının sayısı oldukça fazladır. Şimdi bunların içinde destanlardaki konumları bakımından en önemli olanlarını kısaca anlatmaya çalışalım.
Debet ~ Devet
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Debet’in, Gök ile Yer’in oğlu olduğu anlatılır. Tanrılar ilk olarak Debet’i yaratmışlardır, diğer Nart kahramanları Debet’ten türemişlerdir. Debet’in kalbi ve kanı ateşten yaratılmıştır. Debet sadece ilk Nart değil, aynı zamanda Nartların hem ilk demircisi, hem de ilk öğretmenidir. Tanrılar, Debet’i Elbruz dağının eteklerinde yaratmışlardır. Debet, demir madenini ve demirden  çelik  yapmasını  burada  öğrenmiştir.  Debet,  demirin  ve diğer  madenlerin  dilini  bilmekte,  kızgın  demiri  çıplak  elleriyle döverek kolayca işleyebilmektedir. Bundan başka, kuşlarla ve diğer yabani hayvanlarla konuşabilme yeteneğine sahiptir. Kılıç, balta, mızrak, ok gibi silahları, silah işlemeyen zırhları ve at nalını ilk defa Debet yapmıştır. Eğer, Debet’in yaptığı silahlar olmasaydı Nartlar düşmanlarına karşı zaferler kazanamayacaklardı. Debet’in yaptığı silahlar meteor (göktaşı) alaşımlıdır. Bu yüzden Nartların kılıçları çok sağlamdır ve değdiği yeri kağıt gibi kesmektedirler. Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Debet’in ölmediği, gökte yaşadığı ve orada demircilik yaptığı anlatılır. Nart ülkesinde yapılacak bir iş kalmadığından, Debet kendisine demirden kanatlı bir araba yaparak gökyüzüne göçer ve orada demircilik sanatına devam eder. Yıldızlar, Debet’in  örsünden  sıçrayan  kıvılcımlardan  oluşmuştur.  Geceleyin gökyüzünde  bir  yıldızın  kaydığını görürseniz  bilin  ki  bu  kayan yıldızlar Debet’in gökyüzündeki atölyesinde demir döverken çıkardığı kıvılcımlardır.
Nartların demircisi Debet hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.   M.   Habiç,   bu   kahramanın   adıyla   ilgili   değişik varyantlar toplamış ve bunları etimolojik açıdan incelemiştir. “Debet” kelimesinin  varyantları:  “Tavas”,  “Davat”,  “Devet”,  “Debet” şeklindedir. M. Habiç bunlardan “Tavas” ve “Devet” kelimelerini esas almıştır. M. Habiç, “Tavas” kelimesini, “tav” (dağ) + “As” (As kavmi) şeklinde; “Devet” kelimesini ise “dev” (dev~kuvvetli) + “et” (çokluk eki) şeklinde açıklamıştır (Habiçlanı, 1973:220).
İsmail Mızı, Karaçay-Malkar Türklerinde “Debo” adının çok kullanıldığını bunun da “Debet” kelimesiyle bir ilgisi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, “Debo” kelimesi eski Türk kavimlerinden biri olan “Tobolar”ın (Tobalar~Topalar) adından miras kalmıştır. İ. Mızı’ya göre “Debo” kelimesi ile çokluk veya soy bildiren “et” ekinin birleşmesiyle   de   ortaya   “Debet”   kelimesi   çıkmıştır   (Miziyev, 1991:161). İ. Mızı bunun dışında “Debet” kelimesi ile İskitlerin aile- ev-ocak tanrıçası “Tabiti” arasındaki kelime benzerliğe dikkat çekmekte, bu iki kelime arasında bir ilişkinin olabileceğini söylemektedir (Mızıulu, 1993:28).
Mahti Curtubay ise “Debet” kelimesini “dıp~tıp” (ateş~ateşli) + “bet” (yüz) şeklinde iki ayrı kelimenin birleşmesinden meydana geldiğini bunun da “güneş” anlamına geldiğini söylemektedir. M. Curtubay’a göre, Karaçay-Malkar Türkleri eskiden güneşe “Dıpbet” diyorlarmış ve bu kelime daha sonra Nartların demircisi Debet’in adı olmuştur (Curtubayev, 1991:157).
Yukarıda aktarılan “Debet” kelimesiyle ilgili görüşlerin hepsi şekil ve anlam bakımından yetersizdir. Ben bundan önceki çalışmalarımda, demircilik sanatıyla meşhur Davut peygamberin Karaçay-Malkar Nart destanlarına demirci Debet olarak girdiğini ve Davut peygamber ile demirci Debet arasındaki benzerlikleri ilk defa ortaya koymuştum (Adiloğlu, 1997:589; Appa, 1998/16:25-27; Appa, 1999/17:38-39).
Davut peygamberle ilgili rivayetlerde, bir kral olmakla birlikte onun aynı zamanda usta bir demirci olduğu anlatılır. Davut peygamberin adı Kuran-ı Kerim’de 16 kere geçer. Peygamberliği dışında kendisine has bazı özelliklerinin dile getirildiği bu ayetlerden ayrı olarak, sahih hadislerde de “Davut” adından çokça bahsedilir (Bursalı, 1991:18-67; Aydemir, 1996:151-185). Davut peygamberin demircilik sanatı ve diğer vasıfları Kuran-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Allah ona (Davut’a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti” (Bakara-251). “Ona (Davut’a), sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misin?”  (Enbiya-80).  “Ona  (Davut’a)  demiri  de  yumuşattık.  Uzun zırhlar yap, onları dokumada intizamı gözet diye buyurduk” (Sebe-10-11); (Bursalı, 1991:18-67). İslamî rivayetlerde, Davut peygamberin demiri  ateşte  kızdırmadan,  demiri  dövmek  için  örse,  çekice  ve balyoza muhtaç olmadan çıplak elleriyle demiri hamur gibi eğip büktüğü ve demire dilediği gibi şekil verdiği anlatılır. Aynı rivayetlere göre, Davut peygamberin dağlarla, taşlarla ve kuşlarla konuşabilme yeteneği de vardır. Kendisinden sonra kral ve peygamber olan Hz. Süleyman’ın da babası olan Davut peygamberin 19 oğlu olmuştur (Bursalı, 1991:18-67).
Karaçay-Malkar Nart destanlarının demircisi “Debet” ya da “Devet” isminin kökeni “Davut” isminden gelmektedir. Debet, aynı Davut peygamber gibi çıplak elleriyle kor halindeki demiri eğip bükebilmekte, ona dilediği şekli verebilmektedir. Yine, Davut peygamber gibi ateşin, taşların ve kuşların dilini de bilmektedir. Davut peygamber ile demirci Debet arasındaki bu benzerliklerin dışında başka bir benzerlik de her ikisinin de 19 oğlu olmasıdır. Ayrıca,  Davut  peygamber  ve  demircilik  sanatı  Kırgız,  Kazak  ve Tarancı Türklerinin sözlü edebiyat ürünlerine de girmiştir. Davut peygamber, Orta Asya Türk boylarında demirciliğin piri olarak kabul edilir (İnan, 1995:121-123-133-141).
Bilindiği üzere M.S. 7-10. yüzyıllar arasında Kafkasya coğrafyasının hakimi olan Hazar Türkleri Musevilik inancına sahip idiler. Musevilik inancında Davut peygamber bir kahramandır. Hazar Kağanlığının dağılmasından sonra Hazar Türk kabileleri Kafkasya’da yaşayan halklar arasına karışmışlardır. Hazar kökenli bu kabileler beraberlerinde getirdikleri kültür unsurlarını Kafkas halklarına taşımışlardır. Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki Demirci Debet ile Davut peygamber arasındaki benzerliklerin bir tesadüf olması imkansızdır. Eldeki verilerden Davut peygamberin Karaçay-Malkar Nart  destanlarında  birtakım  değişiklere  uğrayarak  Nartların demircisi Debet kimliğine büründüğü çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Alavgan
Karaçay-Malkar  Nart  destanlarında,  Alavgan’ın  dev  gibi  iri yapılı ve çok kuvvetli olduğu anlatılır. Alavgan çok sayıda “emegen” (dev) öldürmüştür. Ayrıca devlerin kazanını çalıp Nartlara getirmiştir. Bu  kazanın  içine  kırk  tane  öküzün  eti  sığmaktadır.  Alavgan, Nartların demircisi Debet’in on dokuz oğlundan en büyük olanıdır. Debet, Alavgan dışında, oğullarının hepsini evlendirmiştir. Alavgan, dev  gibi  iri  yapılı  biri  olduğundan  ona  Nartlardan  uygun  bir  eş bulunamamıştır.  Alavgan  bu  yüzden  “emegen”  (dev)  kadınlardan biriyle evlenmek zorunda kalmıştır.
Bir başka yazımda ilk defa, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki demirci Debet’in başlangıçtaki adının “Alogan” veya “Al-Ogan”  şeklinde  olduğunu  ve  daha  sonra  Hazar-Musevi kültürünün etkisiyle demircilik sanatıyla meşhur Davut peygamberin adının “Debet” şeklinde değişerek Karaçay-Malkar Nart destanlarına kaynaklık ettiğini, “Alogan” adının ise tamamen unutulmayarak Karaçay-Malkar Nart destanlarında “Alavgan” adıyla Debet’in en büyük oğlu olarak yaşamaya devam ettiğini söylemiştim (Adiloğlu, 2001:29-32).
Oset Nart destanlarının demircisinin adı “Kurdalagon”dur. G. Dumezil, “Kurdalagon” adının “kurd” (eski Osetçe demirci) sözü ile “Alag” (bir Nart sülalesi) sözünün birleşmesinden meydana gelmiş olabileceğini söylemektedir (Dumezil, 2000:63). V.İ. Abayev bu kelimenin ilk halinin “Kurdalavargon” şeklinde olduğunu söylemekte ve bu kelimeyi; “kurd” (eski Osetçe demirci) + ala (Alan kavmi) + varg (eski Osetçe kurt) + on (Osetçe oğul, soy bildiren ek) şeklinde açıklamaktadır.   V.İ.   Abayev   bu   hecelemeden   “Alanların   kurt soyundan olan demircisi” şeklinde bir anlam çıkarmaktadır. Mahti Curtubay ise, V.İ. Abayev’in bu açıklamasına karşı çıkarak öncelikle eski  Osetçedeki  “varg”  (kurt)  sözünün  aslında  Moğolca  “barak” (köpek) sözünden kaynaklandığını, öte yandan Osetçede “kurd” (demirci)  şeklinde  bir kelimenin  olmadığını  ve  bunun  da  Türkçe “kurt”  kelimesinden  kaynaklandığını  ileri  sürmektedir.  M. Curtubay’a göre, Oset Nart destanlarındaki “Kurdalagon”un adı, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki “Alavgan”ın adından kaynaklanmaktadır. Ona göre, “Alavgan” adı, Oset Nart destanlarına “Kurd-Alagon” (Kurt soylu Alagon < Alavgan) şeklinde geçmiştir. M. Curtubay, “Alavgan” adının kökenini; “al” (ön, önce, ilk) + avgan (aşan, devrilen) şeklinde açıklamakta, bundan da “ilk oğlan” şeklinde bir anlam çıkarmaktadır. Karaçay-Malkar Türkçesinde “av-” fiili “aşmak,   düşmek,   devrilmek”   anlamlarına   gelir.   M.   Curtubay herhalde burada “avgan” kelimesini “gelen” anlamında düşünmekte ve bundan da “ilk gelen”, “ilk doğan”, “ilk oğlan” şeklinde bir anlam çıkarmaktadır. Bu açıklamasını da Alavgan’ın demirci Debet’in ilk oğlu olmasıyla desteklemektedir (Curtubayev, 1991:158-159).
Gerek  İslam  öncesi,  gerekse  İslam  sonrası  Türklerin kültüründe bugüne kadar yaşayan halk inanışlarından biri de “Al- Ruhu” veya “Albastı”dır. Karakter ve seciye itibariyle, bütün Türk boylarının halk inanışlarına göre “Al-Ruhu” genellikle loğusa kadınlara musallat olan kötü bir ruhtur. Fakat, Al-Ruhu tarih öncesi devirlerde Türklerin kültüründe kötü bir ruh değil, tam tersine güçlü ve koruyucu tanrılardan biri idi. Fakat daha sonraları Al-Ruhu, Türk kültüründe kötü bir ruh olarak tasavvur edilmiştir. Bununla birlikte tarihi devirlerde, Al-Ruhu’nun koruyucu ve iyi bir ruh olduğunu bildiren işaretler de yok değildir. Örneğin, Uranha-Tuba Türklerinin şaman dualarında Al-Ruhu koruyucu ve iyi bir ruh olarak telakki edilir. Yakut Türklerinde aile ocağı ateşine “Al-Ot” denir. Altay ve Kırgız Türklerinde “alka-” kelimesi “takdis etmek” anlamına gelir. Bütün Türk boylarında “alkış~algış” kelimesi “dua, takdis, dilek, tebrik” anlamlarında kullanılan bir kelimedir. “Alas” veya “alazlama” tabiri, eski Türk kültüründeki “ateşle ruhu kötülüklerden arındırma” ayinidir. “Al” sözünün “ateş” kültüyle alakalı olması bilhassa bu ruhun eski zamanlarda koruyucu ve iyi bir ruh olduğunu göstermekte, hatta bu Al-Ruhu’nun tarih öncesinde eski Türk kültüründe “ateş-tanrısı” olduğunu ortaya koymaktadır. Al-Ruhu ve Al sözünün kökenini ise Sumer kültüründe aramak gerekmektedir. Eski Türklerin ateş tanrısı “Al” ile Sumerlerin ateş tanrısı “Al” veya “Alu”nun bir olduğuna şüphe yoktur (İnan, 1987:259, 261, 263-266).
Tarih  öncesinin  derin  karanlıklarında  kaybolmayarak,  önce ateş tanrısı “Al” şeklinde ve daha sonra da kötü bir ruh şeklinde tasavvur edilerek “Al-Ruhu” şeklinde eski Türk kültüründe yer bulan Sumerlerin ateş  tanrısı “Al”ın adı şüphesiz ki Karaçay-Malkar ve Oset Nart destanlarındaki “Alavgan” ve “Kurdalagon” adlarına da kaynaklık etmiştir. “Alavgan” kelimesini: “al” (ateş) + “awgan < ogan” (tanrı),  yani  “Ateş  Tanrısı”  şeklinde;  “Kurdalagon”  kelimesini  de: “kurd < kurç” (demir-çelik) + “al” (ateş) + “agon < ogan” (tanrı), yani “Demirci-Ateş Tanrısı” şeklindeki tahlil, yukarıda ileri sürülen görüşlerin hepsinden daha mantıklı ve isabetlidir.
Satanay ~ Satanay Biyçe
Satanay’ın babası Güneş, annesi de Ay’dır. Satanay doğduktan kısa bir süre sonra Deniz Tanrısı onu alıp kaçırır ve bir adaya götürür. Satanay yıllarca bu adada mahsur kalır. Deniz Tanrısı oynaması için Satanay’a denizden çıkardığı yakut, elmas, mercan gibi değerli taşlar verir. Satanay bunların içinde en çok mercan taşlarını sever. Bu yüzden de Deniz Tanrısı ona “Satanay” adını verir. Satanay aradan uzun yıllar geçtikten sonra bir yolunu bulup adadan kaçmayı başarır. Günlerce ormanlarda, dağlarda dolaştıktan sonra Nartların ülkesine gelir ve burada Nartların lideri Örüzmek’le evlenir. Karaçay-Malkar Nart destanlarının kadın kahramanı olan Satanay güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. Satanay birtakım doğa üstü güçlere sahiptir. Satanay’ın sihir yapma gücü ve olacakları önceden sezme  yeteneği  vardır. Nartları  perde  arkasından  yöneten Satanay’dır. Satanay’a danışmadan Nartlar hiçbir işe kalkışmazlar. Satanay, Nart kadınlarına yünden çuha yapmasını, elbise dikmesini, ekmek pişirmesini, boza yapmasını, sütten peynir ve yoğurt yapmasını öğretmiştir (Appa, 1993/6:17-22).
Satanay kelimesinin etimolojisi hakkında bazı görüşler ileri sürülmüştür.  Bunlardan  birkaçı  şöyledir;  Çerkes  araştırmacılara göre “Setenay” veya “Sataney” kelimesi Adige (Çerkes) dilindeki “se” (bıçak, kılıç) kelimesi ile “tın” (vermek) fiilinin birleşmesinden meydana gelmiştir ve bu kelime “bıçak~kılıç veren” anlamına gelmektedir (Özbay, 1990:18). M. Habiç’e göre “Satanay” kelimesi Sogdca kökenli “şad” (yüksek rütbeli asker)  ve Türkçe “anay” (anne) kelimelerinin    birleşmesinden    meydana    gelmiştir    (Habiçlanı,1973:226). U. Bayramuk ise “Satanay” kelimesinin “sata” (mercan) ve “anay” (anne) kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini ileri sürmüştür (Bayramuklanı, 1982:255). Bunlardan başka “Satanay” kelimesinin “sat” (kutsal) + “anay” (anne) veyahut “satan” (çok güzel)+ “ay” (Ay) kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini ileri sürenler de olmuştur (Laypanov-Miziyev, 1983:66).
G. Dumezil, yukarıdaki görüşlerden farklı olarak, Kafkas Nart destanlarındaki “Satanay” ile Alan kralının güzel kızı “Satinik”in birbirleriyle  ilişkili  olduğunu  söylemekte,  hatta  bu  ikisinin  aynı kişiler olduğunu ileri sürmektedir (Dumezil, 1965:170). Alanlar ile Ermeniler arasında geçen bir savaşta, Alan kralının oğlu Ermeniler tarafından esir alınmış, taraflar arasındaki uzun görüşmelerden sonra, Ermeni kıralı Artaşes ile Alan kralının güzel kızı Satinik’in evlenmesiyle taraflar arasında barış yapılmıştır (Kırzıoğlu, 1992:38-39).
Tarihte gerçekten yaşamış kişilerin birtakım değişikliklere uğrayarak destan ve efsanelere girmesi mümkündür. G. Dumezil’in Nart destanlarındaki “Satanay” adlı kadın kahraman ile Alan kralının kızı “Satinik” arasında bir bağlantı kurması göz ardı edilmeyecek bir fikirdir.
Bana göre “Satanay” kelimesinin “şeytan” (veye “şeytanî”) kelimesiyle bir alakası vardır. Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki “Satanay” ile Oset Nart destanlarındaki “Satana” veya “Şatana”nın birtakım sihir güçlerine sahip olduğu, gaipten ve gelecekten haber verdiği  bolca işlenmektedir.  Hatta,  Karaçay-Malkar  Nart destanlarında “Satanay” ismi birçok yerde “Bilgiç Satanay” (Kâhin Satanay), Kurtha Satanay” ve “Obur Satanay” (Büyücü Satanay) şeklinde geçmektedir. Bilindiği gibi büyücülük, kâhinlik vb. gibi işler eski toplumlarda “şeytan işi” olarak kabul edilirdi. Büyük bir ihtimalle, toplum tarafından sevilmekle birlikte büyücülük, kâhinlik gibi “şeytanî” işlerde uğraştığından dolayı kendisinden korkulan, çekinilen bir kadın bir şekilde Nart destanlarına girmiştir. Belki bu kadın, gerçekte başka bir ismi olan fakat büyücülük ve kâhinlik gibibirtakım “şeytanî” işlerle uğraştığından dolayı “Satinik” (< Satanik) adıyla anılan Alan kralının güzel kızı olabilir.
Örüzmek
Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Örüzmek, Nart kahramanları içinde akıllı ve ağır başlı kişiliğiyle anlatılır. Bütün Nart  kahramanları  onu  örnek  alırlar.  Örüzmek,  Nart kahramanlarının lideri ve Satanay’ın kocasıdır. Destanlarda Örüzmek’in anlatıldığı en meşhur bölüm, Örüzmek’in Nartları haraca bağlayan ve Nartların ülkesine yağmur yağmasını engelleyen “Kına Sakallı Kızıl Fuk”u öldürüp Nartları özgürlüğe kavuşturduğu bölümdür. Örüzmek’in doğuş motifi kısaca şöyledir; Nartların demircisi Debet günlerden bir gün dağlarda demir madeni ararken gökten bir meteorun düştüğünü görür. Debet, meteorun düştüğü yere gider. Meteorun düştüğü yerde derin bir çukur, çukurun içinde de küçük bir çocuk görür. Çocuk çukurun içinde dişi bir kurdu yakalamış  ve  onun  sütünü  emmektedir.  Daha  sonra,  Debet  bu çocuğu alıp Nartların ülkesine götürür. Örüzmek’in dişi bir kurdun sütüyle beslenmesi motifi, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki eski Türk mitolojisinin izlerini yansıtmaktadır.
Karaçay-Malkar  Nart  destanlarındaki  Örüzmek’in  adı;  Oset Nart destanlarında “Urizmeg”, “Urızmag”, “Orazmag”, “Werizmeg”, “Wrıjmeg” ve “Vurijmeg” şeklinde;  Adige (Çerkes) Nart destanlarında ise “Osirmeg”, “Osirmes”, “Wazermes”, “Wazırmes” ve “Werzemec” şeklinde geçmektedir (Noghumuka, 1974:53; Mijayev, 1988:5, 17; Abayev vd., 1999:151; Dumezil, 2000:74). M. Habiç, Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki “Örüzmek” adını: “örüz” (ırmak) + “mek < bek” (bey, prens) şeklinde iki ayrı kelimenin birleşmesinden meydana geldiğini ileri sürmekte bunun da “ırmağın beyi, ırmağın sahibi, ırmağın   efendisi” anlamına geldiğini söylemektedir (Habiçlanı, 1973:219). G. Dumezil ise Oset varyantındaki “Urizmeg” kelimesini “varaza” (erkek domuz) kelimesiyle ilişkilendirmiştir. Fakat bundan başka bir açıklama yapmamış ve kendisi de bu görüşün pek mantıklı olmadığını düşünmüş olacak ki etimolojisinin yanına bir soru işareti düşmüştür (Dumezil, 2000:74).
M. Habiç ve G. Dumezil’in ileri sürdüğü görüşlerin yetersiz olduğu açıktır. Kafkas Nart destanlarındaki “Örüzmek”, “Urizmeg”, “Osirmeg” vs. adlı kahramanın adı tamamen Türkçe bir kelime olup, Dede Korkut destanlarındaki “Kazan oğlu Oruz Bek”ten ibarettir (Adiloğlu, 1993/4:7-10; Appa, 1993/6:17-22). Dede Korkut destanlarının, Kafkas Nart destanları üzerindeki etkisi kimseyi şaşırtmamalıdır. Hatta, Dede Korkut’un mezarının Kazakistan’da (Kızılorda vilayetinde), Türkmenistan’da, Azerbaycan’da ve Türkiye’de (Bayburt’ta)  olduğuna  dair efsaneler  dışında  bir de Kafkasya’da olduğuna dair inanışlar ve ciddi tarihi bilgiler vardır. 1638 yılında Dağıstan’da Derbent şehrinin batısındaki bir tepede Dede Korkut türbesi olduğunu söyleyen Adam Olearius ünlü seyahatnamesinde şöyle söylemektedir: “Eskiden burada Okus (Oğuz) milletinden Kasan (Kazan) adlı bir hükümdar yaşarmış. Bu hükümdar, Lezgi denilen Dağıstan Tatarlarıyla korkunç savaşlar yaparken, tepe üzerindeki türbede yatan İmam Korkut kopuz çalarak Kasan (Kazan) adlı hükümdarı coşturup Lezgiler aleyhine savaşa kışkırtırmış.” A. Olearius’tan on yıl sonra Derbent’te bulunan Evliya Çelebi’nin notlarında Dede Korkut’tan şöyle bahsedilmektedir: “Ziyaretgâh-ı Dede Korkut ulu sultandır. Şirvanlılar bu sultana (veliye) yürekten bağlıdırlar.” (Kırzıoğlu, 1972:214).
M. Fahrettin Kırzıoğlu “Oruz” kelimesinin, Türkçe “örs” (demirci örsü) kelimesinden kaynaklandığını söylemektedir (Kırzıoğlu, 1972:187, 199). N.A. Baskakov ise, Türkçedeki “orus” kelimesini ilk olarak, “Türk-Rus melezlerine verilen ad” veya “Rus hayat tarzı yaşayan Türk soylularına verilen ad” şeklinde açıklamakta, ikinci olarak da, Kıpçak Türkçesinde savaş, saldırı anlamına gelen “urus~uruş”  (vuruşmak)  kelimesinden  de  kaynaklanmış olabileceğini, bunun da “kavgacı” veya “savaşçı” anlamına geldiğini söylemektedir (Baskakov, 1997:152).
N.A. Baskakov gibi, ben de, “Oruz” ve “Örüz” kelimelerinin “Orus” (Rus) kelimesinden kaynaklandığını düşünüyordum. Bilindiği gibi Türkçede kelime başında /r/ sesi bulunmaz. Başka dillerden girmiş /r/ sesiyle başlayan kelimeler ise bir ünlü önses almışlardır. Bu kelimelerden biri de “Orus” ( < Rus ) kelimesidir. Özellikle Doğu Türkçesinde “Rus” kelimesi “Orus” veya “Urus” şeklinde söylenmektedir. Ayrıca, Türklerde eskiden “Orus” kelimesi, “Rus’a benzeyen”  veya  “Rus  gibi”  anlamında  bir  özel ad  olarak  oldukça yaygın şekilde kullanılmıştır. Doğu Türklerinde bu ad günümüzde de Orusbiy, Oruzbek, Orazbek, Orazbay, Orazhan, Orushan vs. şeklinde oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. “Orus” adının “Rus” sözüyle ilişkisini çok güzel açıklayan bir Malkar rivayeti vardır. Bu rivayete göre, Malkar’da Bızıngı vadisinde yaşayan Bashanuk adlı bir prensin bir oğlu olmuş. Bashanuk’un dedesi veya yaşlı akrabalarından biri yeni doğan çocuğu görmeye geldiğinde, çocuğun saçlarının sarı, gözlerinin de mavi olduğunu görünce: “Bu çocuk aynı Rus prenslerine benziyor” demiş ve böylece Bashanuk’un oğluna “Orusbiy” (Rus prensi) adı konulmuştur. Malkarlıların köklü Orusbiy sülalesi işte bu çocuğun soyundan gelmektedir. (Musukayev, 1976:97; Musukayev, 2001:28).
Ancak, tarihte daha “Rus” kelimesi ve “Rus” adında bir millet yok  iken,  eski  Türk  destanlarında  “Oruz”  adının  geçmesi,  bu kelimenin kökeninin çok daha eskilere dayandığını ortaya koymaktadır. Örneğin, efsanevi Saka hükümdarı Alp Tonga’nın oğlu “Alp Arız” veya “Oruz Han” ile Oğuz Han destanının Uygur varyantındaki Oğuz Han’ın sol kanat komutanı Urum Kağan’ın kardeşi “Uruz Bek” ve  M.Ö. 66 yıllarında Alazon ırmağı ile Hazar denizi arasındaki yerlerin, yani Kafkasya’nın hakimi ve Partların (Saka-Arşaklıların) da müttefiki olan, Saka soyundan Albanlar hükümdarı “Oroiz”in adları bu fikri yeterince desteklemektedir (Kırzıoğlu,  1972:198-199).  Bu  tarihi  şahısların  adları  destanlara daha sonradan girmemiş ise, ki Alban hükümdarı Oroiz’in adının M.Ö. 66 yılında tarih kayıtlarındaki tespiti bunu teyit etmektedir, “Rus” kelimesi ile “Oruz” kelimesi arasında bir ilişki olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Rus kelimesi ve Rus etnik kavim adı tarihte ancak M.S. VIII. yüzyıldan sonra ortaya çıkmıştır.
Bence tarihte ve destanlardaki bütün “Oruz” (ve diğer varyantları) adlarının kökeni, Saka hükümdarı Alp Tonga’nın oğlu (veya kardeşi) Alp Arız’a dayanmaktadır. Sakaların Hazar denizini kuzeyden ve güneyden dolaşarak Kafkasya ve Dağıstan’daki Derbent (Demirkapı) şehrinin fethi Alp Tonga oğlu Alp Arız tarafından gerçekleştirilmiştir (Togan, 1981:108). Neticede, Alp Arız’ın Kafkasya’daki savaşları ve buna bağlı diğer tarihi olayların, Kafkas Nart destanları ve Dede Korkut destanlarında iz bırakmaması mümkün değildir. Hatta, Dede Korkut destanlarında anlatılan mekanın Kafkasya ve Kuzey Azerbaycan coğrafyası olması da bu fikre uygundur.
Bana göre, Türk kültüründeki “Oruz” adının kökeni, Saka hükümdarı Alp Tonga’nın oğlu Alp Arız’a dayanmakta fakat bu “Arız” adı da Yunan mitolojisindeki “Ares”ten kaynaklanmaktadır. Zeus ile Hera’nın oğlu Ares, eski Yunan mitolojisinde en büyük savaş tanrısı olarak anlatılır. Ares aynı zamanda kıyımdan ve kan dökmekten hoşlanan, savaşçı düşünce tarzının temsilcisidir. Savaş tanrısı Ares, zırhlı, miğferli, kalkan, mızrak ve kılıçla donanmış olarak tam bir savaşçı görünümünde tasvir edilir (Grimal, 1997:84).
Herodotos, Sakaların (İskitlerin) Papaios, Tabiti, Api, Oitosyros, Argimpasa, Thagimasadas gibi belli başlı tanrıları hakkında bilgi verirken, Sakaların savaş tanrısı “Ares”in dışında heykel, sunak, tapınak kurma geleneklerinin   olmadığını, kurban ve diğer dini törenlerin  yalnız Ares  için  yapıldığını  söylemektedir  (Herodotos, 1991:208-209).  Herodotos’un  anlattıklarından,  Sakaların  en  çok önem verdikleri tanrının eski Yunan’daki savaş tanrısı Ares olduğu anlaşılmaktadır.  Fakat  burada  dikkat  çeken  önemli  nokta, Herodotos, Sakaların tanrılarından bahsederken bunların adlarını da Saka dilinde verdiği halde, savaş tanrısı Ares’in Saka dilindeki adını vermemiştir. Heredotos, Sakaların savaş tanrısından bahsederken, doğrudan “Ares” adını kullanmaktadır. Buradan da, Sakaların eski Yunan kültürünün etkisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Yani, Saka ve daha sonraki Türk kültüründeki “Arız” adının kaynağı, Saka veya eski Türk kültüründen değil, eski Yunan mitolojisindeki savaş tanrısı “Ares”ten gelmektedir. Sakaların, savaş tanrısı Ares’e bu kadar önem vermesi dolayısıyla da Sakalarda birtakım soylu kişilerin “Ares” ( > Arız ) adını kullanmaları mantıklı görünmektedir. Bunun en güzel örneği de Saka hükümdarı Alp Tonga’nın oğlu Alp Arız’ın adıdır.
Sosuruk ~ Sosurka
Karaçay-Malkar Nart destanlarında zeki ve kurnaz biri olarak anlatılan Nart Sosuruk (veya Sosurka), Nartların amansız düşmanı olan devleri bilek gücüyle değil, kıvrak zekasıyla yenmektedir. Nart Sosuruk’un doğuşu kısaca şöyledir; Nartların çobanı Sozuk bir gün İdil ırmağı kenarında koyunlarını otlatırken, güzelliği dillere destan olan Satanay-Biyçe’yi görür. Satanay-Biyçe’yi o kadar çok beğenip arzular ki, Sozuk’un ersuyu fışkırıp, ırmağın kıyısında Satanay- Biyçe’nin üzerine oturduğu granit kaya parçasına değer. Sozuk, Satanay-Biyçe’ye granit kayayı yanında götürmesini söyler. Satanay- Biyçe’nin evine alıp götürdüğü granit kaya büyümeye başlar. Belli bir zaman sonra granit kaya kendi kendine bir yumurta gibi kırılır ve içinden kor halinde bir bebek çıkar. Satanay-Biyçe hemen Nartların demirci Debet’i çağırır. Debet, kor halindeki bebeği dizlerinden bir kıskaçla tutup suya batırır. Böylece bebeğin vücudu çelikleşmiş olur. Satanay-Biyçe ve Debet, “Soslan-Taş”ın (granit kayası) içinden çıkan bu bebeğe “Sosuruk” adını verirler. Nart Sosuruk’un vücudu çelikten olduğu için ona hiçbir kesici ve delici silah işlemez. Ancak, Debet onu suya batırdığı sırada, vücudunun kıskaçla kapalı olan yerleri su ile  temas  etmediği  için  Sosuruk’un  dizleri  çelikleşmemiştir.  Bu yüzden Sosuruk’un düşmanları onu dizlerinden yaralamak isterler (Adiloğlu, 1993/5:18-21).
Karaçay-Malkar Nart destanlarında “Nart Sosuruk bla Emegen” (Nart Sosuruk ile Dev) başlıklı bölümde, Sosuruk’un zekası ve kurnazlığıyla devi nasıl yendiği kısaca şöyle anlatılmaktadır:
“Günlerden bir gün Nart yiğitleri sefere çıkarlar. Yolculuk sırasında erzakları tükenir, ateşsiz kalırlar. Bunun üzerine Nart Sosuruk’u ateş bulması için görevlendirirler. Sosuruk ateş aramak için dolaşırken bir devin mağarasına gelir. Mağarada büyük bir ateş yanmaktadır. Sosuruk devin ateşinden bir kor parçası alıp kaçmak üzereyken, kor parçasından  sıçrayan  bir  kıvılcım  devin  gözüne  gelir. Bunun üzerine dev uyanır ve Sosuruk’u kıskıvrak yakalayıverir.  Dev  ona  Sosuruk’u  tanıyıp  tanımadığını sorar. Sosuruk kendisinin kim olduğunu deve söylemez fakat Sosuruk’u çok yakından tanıdığını, onun çok büyük bir yiğit olduğunu ve birtakım hünerlere sahip olduğunu söyler. Bunun üzerine dev heyecanla ona Sosuruk’un hünerlerinin neler olduğunu sorar, kendisinin de aynı hünerleri yapmak istediğini söyler. Sosuruk deve, Sosuruk’un  birinci  hünerinin,  dağın  tepesinden yuvarlanan büyük kayaları başıyla vurup dağın tepesine geri göndermek olduğunu söyler. Dev ben de aynısını yaparım diyerek Sosuruk’a dağın tepesine çıkmasını ve yukarıdan büyük kayalar yuvarlamasını söyler. Sosuruk dağın başından kayaları yuvarlamaya başlar. Dev çok kolay bir şekilde kayaları başıyla vurup geri gönderir. Sosuruk deve, Sosuruk’un ikinci hünerinin kızgın demirleri yutmak olduğunu söyler. Dev hemen ateşte demirleri kor haline gelene kadar kızdırarak yutar ve kendisine hiçbir şey olmaz. Sosuruk’un üçüncü ve son hünerinde dev göle girer  ve  gölün  buz  tutmasını  bekler.  Göl  buz  tuttuktan sonra Sosuruk deve gölden çıkmasını söyler. Dev bütün gücüyle   uğraşır   fakat   bir   türlü   buzları   kırıp   gölden çıkamaz. Dev oyuna geldiğini ve bu kişinin Sosuruk olduğunu anlamıştır. Sosuruk devin başını kesmek için kılıcını devin boynuna vurur. Fakat devin boynu kesilmez. Dev, Sosuruk’a, başının ancak kendi kılıcıyla kesilebileceğini söyler. Bunun üzerine Sosuruk devi kendi kılıcıyla öldürür.”
İlk   olarak   T.M.   Haciyeva’nın  tespit  ettiği  üzere,  meşhur Türkolog  Wilhelm  Radloff’un  19.  yüzyılda  Güney  Sibirya Türklerinden derlemiş olduğu “Ak-Kübek” destanı ile yukarıda anlatılan “Nart Sosuruk ile Dev” destanı arasındaki büyük benzerlikler vardır. Aynen, Sosuruk ile dev arasında olduğu gibi, Ak- Kübek ve Salur Kazan kimin daha güçlü olduğunu anlamak için değişik hünerler gösterirler. En sonunda Ak-Kübek, buz tutan gölden çıkamayan  Salur  Kazan’ın  başını  keserek  bu  mücadeleden  galip çıkar. Birbirlerinden oldukça uzak yurtlarda yaşayan Güney Sibirya Türkleri ile Karaçay-Malkar Türklerinin destanları arasındaki bu benzerlikler, her ikisinin de eski Türk mitolojisiyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Prof. Dr. B. Ögel’e göre, dış dünyaya hatta daha güneydeki Türk boylarının tesirlerine bile uzak olan Ak-Kübek destanı, Proto-Türk motifleri taşıyan mitolojik bir destandır (Aliyeva vd., 1994:28; Ögel, 1995:10, 22, 35). Bunun dışında, Nart Sosuruk ile devin mücadelesini anlatan bu destanın benzerleri Oset ve Abhaz- Abazaların Nart destanlarında da yer almaktadır (Özbay, 1990:116-129; Abayev vd., 1999:241-249). Bunlar büyük ihtimalle Karaçay- Malkar Nart destanlarından geçmiş olmalıdır.
“Sosuruk”  veya  “Sosurka”  kelimesinin  kökeni  hakkında görüşler şöyledir; Adige (Çerkes) Nart destanlarında bu kahramanın adı “Sosrıko” ve “Sawsıruk” şeklinde geçmektedir. Buna göre Çerkes dilinde bu kelime; “se” (bıçak, kılıç) + “sır” veya “stır” (sıcak) + “w” veya “wo” (vurmak, ateş etmek) + “ko” (oğul, oğlu) kelimelerinin birleşmesinden “sıcak çocuk”, “ateş saçan”, “yakan erkek çocuk” anlamına gelmektedir (Özbay, 1990:14). Vladimir Meremkul’a göre, “Sosurka”   kelimesi   ile   eski   Mısırlıların   tanrılarından   “Osiris” arasında bir ilişki vardır (Özbay, 1990:98). M. Habiç ise bu kelimeyi Karaçay-Malkar Türkçesiyle açıklamaya çalışmaktadır. Ona göre bu kelime “sos” (granit) ve “uruk” (soy, sop) kelimelerinin birleşmesinden meydana   gelmiştir   (Habiçlanı,   1973:219-220).   Fakat,   Karaçay- Malkar Türkçesindeki “sos-taş” (granit) kelimesi, Sosuruk adlı kahramanın doğuş hikayesiyle bağlantılıdır. Yani “Sosuruk” adlı kahramanın adından atfen sonradan “granit” taşına “sos-taş” denilmiştir.
Çerkes Tarihçisi Şora B. Noghumuka ise, bir kayanın yarılmasından, kayanın içinden çıkan Sosurka ile anne karnı yarılarak bebek doğum tekniğine de adı verilen meşhur Roma İmparatoru “Sezar” arasında bir ilişki kurmaktadır. Ona göre Roma İmparatoru “Sezar”ın adı, Kafkas Nart destanlarına birtakım değişikliklere uğrayarak girmiştir (Noghumuka, 1974:60-61). Bana göre de, yukarıda ileri sürülen görüşlerden ziyade Ş.B. Noghumuka’nın görüşü daha isabetlidir.
Şavay ~ Karaşavay
Karaçay-Malkar  Nart  destanlarında,  düşmanlarına  hiçbir zaman  yenilmeyen,     güçlü  ve  çok  cesur  bir  kahraman  olarak anlatılan Şavay, Nart Alavgan’ın oğludur. Şavay’ın annesi ise bir emegen (dev) kadındır. Şavay’ın doğuşu kısaca şöyle anlatılır:
“Alavgan’ın emegen (dev) karısı iki ayda bir çocuk doğuruyormuş. Fakat bu çocukları doğurur doğurmaz ağzına atıp yiyormuş. Alavgan dertli bir şekilde Satanay’dan yardım istemiş. Satanay hemen bir plan yapmış. Emegen (dev) kadının doğum zamanı gelince onu evin çatısına çıkarmış bacanın üstüne oturup doğurmasını söylemiş. Emegen (dev) kadın doğurunca bebek bacanın altında,   ocağın   içinde   hazır   duran   sepete   düşmüş. Satanay hemen sepetin içindeki bebeği alıp Elbruz dağına götürmüş.   Şavay   burada   Elbruz   dağının   buzullarını emerek  büyümüş.  Çocuk  büyüyüp  yiğit  bir  delikanlı olduktan sonra Satanay onu alıp Nart ülkesine getirir. Şavay yurduna döndükten sonra derhal emegen (dev) annesini öldürür ve böylece Nartları emegen (dev) kadının zulmünden kurtarmış olur. Şavay’ın babası Alavgan ise oğluna kavuştuğu için çok mutlu olur ve ona “Gemuda” isimli atı hediye eder.”
T. M. Haciyeva, Şavay’ın doğuşu ve çocukluğuyla ilgili bu motiflerin benzerinin Altay Türklerinin “Maaday-Kara” destanında da olduğunu   söylemektedir   (Aliyeva   vd.,   1994:19).   U.S.   Gagloyti, Şavay’ın doğuşu ve annesiyle ilgili motiflerin Adige (Çerkes), Oset, Çeçen-İnguş ve hatta Gürcü destanlarında da olduğunu, ancak bu motiflerin en açık şekilde Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatıldığını bu yüzden de bu motiflerin diğer Kafkas Nart destanlarına Karaçay-Malkar Türklerinden geçmiş olabileceğini söylemektedir (Gagloyti, 1977:110).
Şavay birtakım olağanüstü güçlere sahiptir. Örneğin istediği zaman sıcak havayı soğuk havaya ya da soğuk havayı sıcak havaya çevirebilmektedir. Bunun dışında, Şavay’ın kendisi ve atı Gemuda istediği zaman istediği kılığa girebilmektedir. “Şavay ile Gemuda” adlı destanda, Şavay, Nart kahramanları arasında düzenlenen bir müsabakaya yaşlı bir görünüşle ve eski püskü elbiseleriyle katılır. Şavay’ın atı Gemuda ise zayıf, cılız ve güçsüz bir at gibi görünmektedir. Halbuki Şavay bunu diğer Nart kahramanlarını yanıltmak için yapmıştır. Neticede müsabakayı Şavay ve atı Gemuda kazanır.
M.E. Talpa, Adige (Çerkes) Nart destanlarında savaşlara eski elbiseler   giyerek   giden   Şavay’ın   neden   eski   elbiseler   giydiği sorusunun cevapsız kaldığını ifade etmektedir. M.E. Talpa bu sorunun cevabının ancak Karaçay-Malkar Nart destanlarında verilebildiğini söylemektedir. Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki Şavay, düşmanlarının karşısına yaşlı ve güçsüz bir adam görünümünde, eski püskü elbiseler giyerek çıkar. Çünkü, böylece gerçek gücünü düşmanlarından gizlemekte ve onları yanıltarak yenmektedir (Aliyeva vd., 1994:17).
Şavay’ın vücudu çok dayanıklıdır. Hiçbir şey onun bedenine zarar vermez. Örneğin “Üç Nart ile Üç Emegen” adlı destanda, emegenler (devler) Şavay’ı yakalayıp ateşin içinde atarlar. Fakat, Şavay’a hiçbir şey olmaz. Tam tersine, ateşin içinde Şavay’ın vücudu çelik gibi sertleşir.
Şavay’ın Gemuda isimli atı denizin derinliklerinden gelmiştir, kulaklarının  arkasında  balıklarınki  gibi  solungaçlar  vardır.  Bu yüzden denizin altında rahatça dolaşabilmektedir. Toynakları demir gibi sert, gözleri balık gibi parlaktır. Destanlarda anlatılanlara göre, Gemuda bir gün Elbruz dağının üstünden sıçrarken toynağı dağın tepesine değmiş ve böylece önceden tek başlı olan Elbruz dağının tepesi Gemuda’nın toynağının çarpmasıyla iki başlı olmuştur. Gemuda insanların dilinden anlamakta fakat yalnız Şavay ile konuşmaktadır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında, Şavay ve atı Gemuda’nın, Elbruz dağının tepesindeki “ölümsüzlük suyu”ndan içtikleri ve bu yüzden her ikisinin de sonsuza kadar yaşayacakları anlatılır.
Kaynaklar
Abayev, V.İ., Osetinskiy Epos, Moskova, 1978.
Abayev, V.İ., Djusoyev, N.G., İvnev, R.A., Kaloyev, B.A., Nartlar-Asetin Halk Destanı, Çeviren:Kayhan Yükseler, YKY, İstanbul, 1999.
Adiloğlu, Adilhan., “Karaçay-Malkar Nart Destanları”, Karaçay- Malkar Dergisi, Sayı: 4, Ankara, 1993.
Adiloğlu, Adilhan., “Nart Sosurka”, Karaçay-Malkar Dergisi, Sayı: 5, Ankara, 1993.
Adiloğlu, Adilhan., “Karaçay-Malkar Türklerinde Nart Destanları”, Yeni Türkiye Dergisi-Türk Dünyası Özel Sayısı, Sayı:15 (I.Cilt), Ankara, 1997.
Adiloğlu, Adilhan., Kafkas Nart Destanlarında Sumer ve Saka İzleri, Bilge Dergisi, Sayı: 31, Ankara, 2001.
Aliyeva, A.İ., Haciyeva, T.M., Ortabayeva, R.A.K., vd., Nartla: Malkar- Karaçay Nart Epos~Nartı: Geroiçeskiy Epos Balkartsev i Karaçayevtsev, Moskova, 1994.
Appa, Adilhan., “Nart Örüzmek ve Satanay Biyçe”, Karaçay-Malkar Dergisi, Sayı: 6, Ankara, 1993.
Appa, Adilhan., “Nartların Demircisi Debet-I”, Birleşik Kafkasya Dergisi, Sayı: 16, Eskişehir, 1998.
Appa, Adilhan., “Nartların Demircisi Debet-II”, Birleşik Kafkasya Dergisi, Sayı: 17, Eskişehir, 1999.
Aydemir, Abdullah., İslamî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996.
Balkarov, B.H., Adıgskie Elementı B Osetinskom Yazıke, Nalçik, 1965.
Baskakov, N.A., Türk Kökenli Rus Soyadları, Çeviren: Mülazım Kazımoğlu, TDK Yayınları, Ankara, 1997.
Bayramuklanı, Umar., “Karaçay Folklorda Shurtuknu Tuvdukları”, Şorka, Çerkessk, 1982.
Bayramukov, U. Z., “K Etimologii Slova Nart”, Problemı İstoriçeskoy Leksiki Karaçayevo-Balkarskogo i Nogayskogo Yazıkov, Çerkessk, 1993.
Bayramukov, Umar., “Karaçay Folklorunda Nart Suhurtuk’un Torunları”, Çeviren: Adilhan Appa, Kırım Dergisi, Sayı: 23, Ankara, 1998.
Bursalı, M.Necati., Peygamberler Tarihi-Hazret-i Davut Aleyhisselam, Ölçü Yayınları, İstanbul, 1991.
Curtubayev, M.Ç., Drevniye Verovaniya Balkartsev i Karaçayevtsev, Nalçik, 1991.
Dırenkova, N.P., Şorskiy Folklor, Moskova, 1940.
Dumezil, Georges., Le livre des heros. Legendes sur les Nartes, Paris, 1965.
Dumezil, G., Osetinskiy Epos i Mifologiya, Moskova, 1976.
Dumezil, Georges., Kafkas Halkları Mitolojisi, Çeviren: Musa Yaşar Sağlam, Ayraç Yayınları, Ankara, 2000.
Dyaçkov-Tarasov, A.N., “Zametki o Karaçaye i Karaçayevtsah”, SMOMPK, Vıp. 25, Otd. 2, Tiflis, 1898.
Gadagatl, A.M., Geroiçeskiy Epos Nartı i Ego Genezis, Krasnodar, 1967.
Gagloyti, U.S., Nekotorıye Voprosu İstoriografii Nartskogo Eposa, Tsinvali, 1977.
Grimal, Pierre., Mitoloji Sözlüğü, Çeviren: Sevgi Tamgüç, Redaksiyon: Cenap Karakaya, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1997.
Habiçlanı, Magomet, “Karaçay Nart Eposnu Nartlarını Üsünden”, Zamannı Avazı, Çerkessk, 1973.
Habiçev, Magomet., “Karaçay Nart Destanlarındaki Kahramanlar”, Çeviren: Adilhan Appa, Kırım Dergisi, Sayı: 23, Ankara, 1998.
Hacilayev, H. M. İ., Oçerki Karaçayevo-Balkarskoy Leksikologii, Çerkessk, 1970.
Haciyeva, T.M., Malkarlılanı bla Karaçaylılanı Halk Poeziya Çıgarmaçılıkları, Nalçik, 1988.
Haciyeva, T.M., Karaçay-Malkarlıların Eski Folklor Ürünleri, Çeviren: Adilhan Appa, Bilig Dergisi, Sayı: 6, Ankara, 1997.
Herodotos., Herodot Tarihi, Çeviren: Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1991.
İnal-İpa, Ş. D., “Ob Abhazskih Nartskih Skazaniyah”, Trudı Abhazskogo Nİİ, Shumi, 1949.
İnan, Abdülkadir., “Al Ruhu Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, TTK Yayınları, Ankara, 1987.
İnan, Abdülkadir., Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara, 1995.
Karaketov, M.D., İz Traditsionnoy Obryadovo-Kultovoy Jizni Karaçayevtsev, Moskova, 1995.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin., “Dede-Korkut Oğuznamelerine Göre Kars’ın Anı ve Kağızman Kesimindeki Kamsarakan-Kalbaş Hanedanı”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Cilt I, TTK Yayınları, Ankara, 1972.
Kırzıoğlu, Fahrettin., Kıpçaklar, TTK Yayınları, Ankara, 1992. Laypanov, K.T.-Miziyev, İ.M., O Proishojdenii Türkskih Narodov, Çerkessk, 1983.
Luvsandendeva, A., Mongol-Oros Tol, Moskova, 1957.
Mijayev, M.İ., “Bogoborçeskie Mifı Adıgov”, Folklor Narodov Karaçayevo-Çerkesii Janr i Obraz, Çerkessk, 1988.
Mızıulu, İsmail., Merkezi Gafkazın Etnik Köklerine Doğru, (Çevirenler: Prof. Dr. Süleyman Eliyarlı, Doç.Dr. Mehman Abdullah), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.
Miziyev, İ.M., Oçerki İstorii i Kulturı Balkarii i Karaçaya XIII-XVIII. vv, Nalçik, 1991.
Musukayev, A., “Bahsan Avzunda Birinci Elle, Şuyohluk”, Sayı: 3, Nalçik, 1976.
Musukayev, A., “Malkar Halkının Etnik Oluşumu”, Çeviren: Adilhan Appa, Kırım Dergisi, Sayı: 34, Ankara, 2001.
Noghumuka, Şora B., Çerkes Tarihi, Çeviren: Dr. Vasfi Güsar, Baha Matbaası, İstanbul, 1974.
Orusbiy, Safar-Aliy., Dağlı Tatarların Nart Destanları, Çeviren: Bilal Appa-Adilhan Appa, Birleşik Kafkasya Dergisi, sayı:4, Eskişehir, 1995.
Ostryakov, P., “Narodnaya Literatura Kabardintsev i Ee Obraztsı”, Vestnik Evropı, Tom. 4, No: 8, Peterburg, 1879.
Ögel, Bahaeddin., Türk Mitolojisi, II. Cilt, TTK Yayınları, Ankara,1995.
Özbay, Özdemir., Mitoloji ve Nartlar, Kafdağı Yayınları, Ankara,1990.
Özkan, Fatma., Altın Arığ, Ankara, 1997.
Özkan, İsa., Türk Boylarının Sözlü Edebiyatındaki Nımah/Comok/Cumbak/Yomak Anlatım Türü Üzerine Bir Etimoloji Denemesi, Türk Dili, Sayı: 556, Ankara, 1998.
Potanin, G.N., Vostoçnıye Motivi v Srednevekovom Evrope Epose, Moskova, 1899.
Rklitskiy, M.V., “K Voprosu o Nartah i Nartskih Skazaniyah”, İzvestiya Osetinskogo Nİİ Krayevedeniya, Vıp. 2, Vladikafkaz,1927.
Togan, Zeki Velidi., Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi,İstanbul, 1981.
Tuganov, M. S., Literaturnoe Naslediye, Orconikidze, 1977.
Urusbiyev, S., “Skazaniya O Nartskih Bogatıryah U Tatar-Gortsev Pyatigorskogo Okruga Terskoy Oblasti”, SMOMPK, No: 1, Tiflis, 1881.
Adilhan Adiloğlu

Nart Destanları

NART DESTANLARI binlerce yıllık geçmişin, tarihi birikimin, hayat dolu yaşamın KUZEY KAFKASYA halklarınca yaratılmış ulusal söylencelerin ortak adıdır.
Kuzey Kafkasya halklarının binlerce yıldan beri oluşturdukları ve NART ortak adıyla anılan ulusal söylencelerinin temelini oluşturan Oset Mitolojisi'nin derlenip yazıya geçirilmesi 1,5 asır öncesine dayanır. V.I.Abayev, B.A.Kaloyev'in kaleme aldığı Kayhan Yükseler'in Türkçe'ye çevirdiği Asetin Halk Destanı NARTLAR adlı kitabın ön sözünde bu konu şöyle özetlenir: "Nart söylencelerinin derlenmesi çalışmalarında en saygın yer, Asetin tarihi ve oluşumunun yorulmak bilmez araştırmacısı, Rus bilgin V.B.Pfaf'a aittir. Daha 1871 yılında Nartlar'la ilgili topladığı belgeleri "Kafkas Haber Bülteni1nde yayımlamıştı.Asetin halk edebiyatı, etnografik yapısı, dili ve tarihi üzerine derin araştırmalar yapan ünlü Rus bilgini, akademisyen V.F.Miller'in ise bu konuya çok değerli katkıları olmuştur. Pek çok Nart söylencesini engin ve geniş yorumuyla süsleyerek Rusça bastırmıştır. Ayrıca bu metinlere kendisine ait ünlü "Asetin Etüdleri" adlı esernde ve diğer birtakım yayınlarında da yer vermiştir. V.F.Miller'in en önemli katkısı destan konularına bilimsel bir yorum getirmesidir.
V.F.Miller'in çalışmaları, Asetin aydınlarının büyük bir bölümünün, tarihe, etnografyaya ve folklora karşı derin bir ilgi duymalarına yol açmıştır. 1880-1890 yıllarında Asetin halk sanatı yapıtlarını derleyen yeni bir ekip doğdu. Devrim öncesi Kafkasya'nın o aralıklı, durgun yayın koşullarında Nart destanlarından çok sayıda örnek yayımlandı. Diğer Kuzey Kafkas halkları temsilcilerince de Nart eposunun derleme ve basımı yapılmıştır.(...)
Ancak Nart eposunun derlenmesi, bir araya getirilmesi ve basımı geniş ölçülerde ele alınarak gerçekleştirmek Sovyet iktidarı zamanında olmuştur. Ayrı ayrı kitapçıklar halinde basılmış olan Nart destanları, Güney ve Kuzey Osetya Bilimsel Araştırma ve İnceleme Kurumu'nun gücüyle bir araya getirilmiş, aynı dönem içinde destanın tetkiki üzerine birçok bilimsel ve teorik araştırma yapılarak yayımlanmıştır. 1940 yılı başında destanın toplam metinlerinin basımına hazırlık için, Kuzey ve Güney Osetya'da, birçok bilim görevlisi ve yazarın katıldığı "Nart Komiteleri" kurulmuştur. Osetya'nın çeşitli bölgelerine gönderilen araştırma grupları, yalnızca Nart söylencelerinin yeni türlerini değil, destanla ilişkili olan folklorik doneleri de topladılar.Daha 1942 yılında 30 formayı bulan "Asetin Halk Destanı-Nartlar" adlı büyük bir derleme baskıya hazır duruma getirilmişti."
Nart Destanları'nın ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle beraber konuları ve motifleri incelendiğinde İskit Efsanelerine dayandığı ve İ.Ö.VII-VIII yılları arasında şekillendiği var sayılmaktadır. Nart sözcüğü Osetçe'de iri yapılı adam, güvenilir kahraman anlamına gelmektedir. Georges Dumezil bu sözcüğün Hint-İran dilinde "erkek" anlamına geldiğini belirtmektedir.
Genel anlamda Nart sözcüğü bir topluluk adı olarak kullanılmaktadır. Osetler'de Nartlar üç aileye ayrılmaktaydı. Bunlar; "Alegate-Alagate", "Ahsartagate-Ihşartegate" ve "Borate" aileleridir.
Bunlardan "Borate" ailesi en zengin olanlarıydı. Çok kalabalık hayvan sürülerine sahiptiler. "Alagate" ailesi içlerinde en akıllı olanlarıydı. Bu ailenin gücü zekasından ileri geliyordu. "Ahsartagate" ler ise en cesur olanlarıydı.
Nart Destanları bizlere Oset Halkının tarihi gelişimi ile ilgili oldukça önemli bilgiler vermektedir. Nart halkının yaşayış biçimlerini, toplumsal düzenlerini V.I.Abayev, B.A.Kaloyev'in kaleme aldığı Kayhan Yükseler'in Türkçe'ye çevirdiği Asetin Halk Destanı NARTLAR adlı kitaptan alıntılar yaparak inceleyelim.
"Destanın önemli bölümlerinin dağlı değil, bozkır sakini olan Oset-Alanlar'ın zamanında yaratıldığına kuşku yoktur. Söylencelerde bozkır rüzgârları eser. Bozkır, Nart seferlerinin ve kahramanlıklarının arenasıdır."
"Nartlar destanda, yerleşik düzene geçmiş bir halk olarak anlatılmaktadır. Birkaç mahalle halinde bölünmüş köylerde yaşamaktadırlar. Düşmana karşı savaşta tek güç olabilmek için silahlı müfrezelere sahiptirler. Aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek, önemli toplumsal ve askeri faaliyetlere karar vermek amacıyla, köylülerin sık sık bir araya geldiği köyün en sevilen köşesi nıhas olarak anılır."
"Eski zamanda insan barınağı olarak kullanılan mağara ve kulübelerden, daha çok ilk söylencelerde söz edilir. Sonrakilerde ise yüksek kuleler, zapt olunmaz kaleler ve saraylar vardır."
"Nartlar altın, gümüş, bakır, demir ve çeliği çok iyi biliyorlardı. Altından ve gümüşten süs eşyaları, bakırdan ev eşyaları, demir ve çelikten ise silah yaparlardı; kılıç, mızrak, ok, yay, zırh, kalkan, miğfer vs.. Özellikle, Nartlar'da farklı bir yer tutan demircilik çok gelişmiş durumdadır."
"Nartlar'ın başlıca gıda maddesi, ilk söylencelere göre geyik etidir; genellikle büyük ziyafetlerde verilir. Sonrakilerde artık evcil hayvan etleri ve ekmekten söz edilmektedir. En çok sevip içtikleri, çok eski içkileri olan rongdur. Düğün ve cenaze törenleri gibi yerel gelenekler, destanda çok canlı bir biçimde yansıtılmaktadır. Geçmişte Kuzey Kafkas halklarında oldukça yaygın olan kız kaçırma, başlık parası gibi âdetler de destanda yer almaktadır."
"Destan içinde, Oset halkı ve atalarının dinsel inançları konusunda çok ilginç ve çok büyük materyaller yer almaktadır. Nartlar'ın tanrısal güçlerle savaşında yansımasını bulan, Hıristiyanlıkla eski Alan totem kültlerinin kavgasına tanık olmaktayız. Sozrıko, Hıristiyanlaşmış "Güneş Tanrı" Balseg'in tekerleği ile savaşa tutuşmakta ve bu kavgada öldürülmektedir. Yine Batraz, Hıristiyanlaşmış fırtına tanrıları Wasillalar'la savaşmakta, o da öldürülmektedir. Her iki olayda da zafer Hıristiyan tanrılarınındır(!).
Sozrıko Ölüler Ülkesinde destanında, Osetler'in öteki dünyayla ilgili görüş ve düşünceleri yansır. Kabile sistemi dönemlerinin çok eski özelliklerini muhafaza eden gelenek ve görenekler anlatılır."
"Nartlar neşeli, hayat dolu insanlardır. Boş zamanları baştan sona, şölenler, danslar, sportif oyunlarla doludur. Hele başarılı bir seferin ardından, fidiveg'in (tellal) çağrısıyla tüm halkın toplandığı bol ikramlı bir ziyafet düzenlenir, ünlü Nart folklorcuları ve çalgıcıları arasında yarışma yapılırdı."
"Müziğe, şarkılara ve dansa karşı duyulan bu tutkuyla, savaşçı karakterin birleşimi Nart kahramanlarının karakteristik özelliklerinden biridir. Kılıç ve Fendır; işte Nart halkının iki simgesi...Nart destanının bu olağanüstü, tartışmasız canlılığı, yaşamsallığı, her şeyden önce Asetin halkının, destandaki fantastik kabuğun arasından, bizzat kendi yaşamını görmesinden ileri gelmektedir. Destan kahramanları Asetin halkı arasında geniş ün kazanarak, onların yaşamlarının en değerli ve yakın varlıkları oldular. Nerton (Nart) kelimesi, kudrete, yüceliğe, bolluk ve berekete, güzelliğe, olağanüstülüğe duyulan hayranlığın bir simgesi olarak kullanılmıştır bugüne dek. Asetinler daha önceleri hiç bilmedikleri, görmedikleri mısırla ilk tanıştıkları zaman, ona Narthor (Nart Buğdayı) adını verdiler."
Kaynak: ironturk.com

Nart Destanlarının Eski Türk Destanları ile İlişkisi

Karadeniz ile Hazar Denizi arasında bir duvar gibi uzanan Kafkas Dağları, binlerce yıldan beri değişik dillerde konuşan pek çok etnik halk topluluğuna ev sahipliği yapar.
Kafkas Dağları’nın Karadeniz kıyılarından başlayarak yükseldiği ve Batı Kafkaslar olarak bilinen bölümünde, kendilerine Adige adını veren Çerkes kabileleri yaşamaktadır. Kafkas Dağları’nın güney eteklerinden Karadeniz sahiline kadar uzanan bölgede ise kendilerine Apsua adını veren Abhaz halkı bulunmaktadır. Her iki halk da Kafkas dilleri ailesine mensup dillerin çeşitli lehçelerinde konuşmaktadırlar.
Kafkas Dağları’nın en yüksek bölümünü oluşturan Orta Kafkaslar ise Türkçe kökenli bir dil konuşan Karaçay-Malkar halkı ile, Hint-Avrupa dillerinin İran kolunda bir dil konuşan Oset halkının tarihî yurdudur. Karaçay-Malkarlılar kendilerine Alan ve Tavlu (Dağlı) adlarını verirlerken, Osetlerin kendi dillerindeki adları İron ve Digor olarak bilinir.
Orta Kafkaslardan Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölge ise Doğu Kafkaslar olarak adlandırılır. Bu bölgede Kafkas dilleri ailesine giren dillerde konuşan Çeçen-İnguş halkı ile birlikte, yine aynı dil ailesinin değişik dillerinde konuşan Avar, Lezgi, Lak, Dargı, Tabasaran gibi Dağıstan halkları yaşamaktadır. Çeçen-İnguş halkı kendileri için Nohçu ve Galgay adlarını kullanırlarken, her iki halkı bir arada anmak için Vaynah (Bizim Halkımız) adını kullanırlar. Dağıstan’ın kuzeyinde ise Türk dil ailesine mensup bir lehçe konuşan Kumuklar bulunmaktadır.
Birbirlerinden tamamen farklı pek çok dilde konuşan bu halklar tarih boyunca etnik ve kültürel açıdan birbirleriyle karışıp kaynaşarak ortak bir kültür etrafında birleşmişlerdir. Kafkasya Halkları olarak tanınan bu halkların mensup oldukları kültür dairesine de Kafkas Kültürü adı verilmektedir.
Kafkasya’da yaşayan ve farklı dillerde konuşan bu halkları ortak bir kültür etrafında toplayan Kafkas Kültürü’nün en önemli unsurlarından biri Nart Destanları adı verilen tarihî-mitolojik destanlardır. Nart destanları yeryüzünde tek bir millete yahut halka ait olmayıp, değişik dillerde konuşan pek çok halkın ortak kültürel mirası olması açısından tek örneği teşkil etmektedir. Günümüzde Nart destanları Kafkas kökenli bir dil konuşan Adige ve Abhazların olduğu kadar, Türk kökenli bir dil konuşan Karaçay-Malkarlıların ve Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Osetlerin de millî destanlarıdır. Nartlara değişik bir karakter kazandıran Çeçen-İnguşlar ve Avar, Lezgi, Lak, Dargı, Kumuk gibi farklı dillerde konuşan Dağıstan halkları için de Nart destanları millî kültürlerinin ve edebiyatlarının ayrılmaz bir parçasıdır.
Kafkasya halklarının inanışlarına göre Nartlar, onların tarihteki atalarını teşkil eden mitolojik bir halktır. Demiri keşfeden ve atı evcilleştiren savaşçılar olan Nartlar, insanüstü varlıklar olan düşmanlarını da ince zekâları ile alt etmektedirler.
Kafkas halkları arasında yaşayan Nart destanlarının kökeni ve ortaya çıkışı meselesi henüz tam olarak aydınlığa kavuşturulamamıştır. Günümüzde Nart destanlarına sahip olan her Kafkas halkı bu destanların yaratıcılarının kendi ataları olduklarını ve onlardan diğer Kafkas halklarına yayıldıklarını iddia etmektedirler.
XIX. yüzyıl ortalarında ilk olarak Rusya Bilimler Akademisi üyesi Rus bilim adamları tarafından Kafkasya halklarından derlenmeye başlanan Nart destanları, beraberinde pek çok soruyu ve araştırılması gereken meseleyi de gündeme getirmişti. 1871 yılında Osetlere ait Nart destanlarını Tiflis’de basılan Sbornik Svedeniy o Kavkaze’de (Kafkasya Haber Dergisi) yayımlayan Rus bilim adamı V. B. Pfaff’ın ardından, V.F. Miller’in 1881-1887 yılları arasında üç cilt olarak Moskova’da yayımlanan Osetinskie Etüdı (Oset Etütleri) adlı eserinde Oset Nart destanlarını incelemesi, diğer Kafkasya halklarının edebiyatlarında da önemli bir yer tutan Nart destanlarına önem kazandırdı.
1891 yılında K. Atajukin, Tiflis’de basılan Sbornik Metarialov Dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza adlı dergide Kabardey Çerkeslerine ait Nart destanlarının metinlerini yayımladı.
Rus bilim adamı P. Ostryakov Karaçay-Malkar Nart destanlarını ilk olarak 1879 yılında Vestnik Evropı adlı dergide yayımlamıştır. 1881 yılında Safar-Aliy Urusbiyev, Sbornik Metarialov Dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza adlı derginin birinci sayısında dört Karaçay-Malkar Nart destanını ilk olarak okuyuculara sunmuştur (Ortabaylanı 1987:4). M. Aleynikov, aynı derginin 1883 yılında yayımlanan 3. sayısında Karaçay hikâyeleri adı altında birkaç Karaçay-Malkar Nart destanını daha yayımlamıştır (Ortabaylanı 1987:4). 1898 yılında Sbornik Metarialov Dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza dergisinde, Karaçay köylerinden derlenen Nart destanları A.N. Daçkov-Tarasov tarafından yayımlanarak bilim dünyasına sunulmuştur (Daçkov-Tarasov 1898).
  1. yüzyılın ilk yarısında Nart destanları Avrupalı bilim adamlarının dikkatini çekmeye başlamıştır. Nart destanlarının şekil, konu ve motifleri açısından Kafkasya veya Türk kökenli halklara ait olamayacağını ileri süren Fransız bilim adamı G. Dumezil, bu destanların yaratıcılarının Kafkasların kuzeyindeki bozkırlarda yüzyıllar boyunca hâkimiyet sürmüş olan İskit, Sarmat ve Alan gibi tarihte kalmış kavimler olduğunu iddia etmiştir. Bu kavimlerin Hint-Avrupa kökenli kavimler olduklarını ve eski İran dilinde konuştuklarını öne süren G. Dumezil, Orta Kafkaslarda İran kökenli bir dil konuşmaya devam eden Osetlerin de tarihteki bu kavimlerin torunları olduklarını ve kökeni İskitlere kadar uzanan Nart destanlarının Kafkasya’daki yaratıcıları ve asıl sahipleri olduklarını belirtmiştir. G. Dumezil, Nartların Osetler arasında doğduğunu ve daha sonra Kafkasya’da yaşamakta olan değişik halklara yayıldığını düşünmek için pek çok sebep olduğunu ileri sürmektedir (Dumezil 2005: 7).
Sovyetler Birliği döneminde Nart destanları konusundaki araştırmalarıyla dikkati çeken Oset bilim adamı V. İ. Abayev de Dumezil’in görüşlerini savunarak, Nart destanlarının konu ve motiflerinin M.Ö. VIII-VII. yüzyıllara ait eski İskit efsanelerine dayandığını iddia etmektedir (Nartlar Asetin Halk Destanı 1999: 15). Dolayısıyla, Abayev de Nart destanlarının Kafkasya’daki asıl sahiplerinin Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Osetler olduğu fikrindedir.
Nart destanlarının kökeninin Kafkasya dışında değil, Kafkasya’da olduğunu ileri süren bilim adamlarının başında ise Adige ve Abhaz-Abazin kökenli bilim adamları gelmektedir. Ş. Askerbiy, A. Hadagatle, V. Meremkul gibi Adige ve Abazin kökenli araştırmacılara göre Nart destanları Kafkasya’da doğmuş ve Adige-Abhaz halklarının atalarından diğer Kafkasyalı halklara yayılmıştır. Adige Nart destanlarının motifleri ile antik Yunan efsanelerini karşılaştıran bu araştırmacılara göre, Yunan mitolojisinin kaynağını da Adige-Abhaz Nart destanları teşkil etmektedir (Özbay 1999: 16).
Abhaz bilim adamı Ş. İnal-İpa ise, mitolojik bir kökene ve karaktere sahip Abhaz Nart destanlarının Abhaz halkının yaşam biçimini ve tarihini yansıttığını belirterek, Abhaz Nart destanlarının diğer Kafkas halklarının Nart destanları ile benzer yönler taşımasının, Abhazların bu destanları komşularından dinleyerek edinmiş oldukları anlamına gelmeyeceğini ileri sürmektedir. Ona göre Abhaz tarihi ile Abhaz Nart destanları et ve tırnak gibi ayrılmaz bir bütünlük içindedir ve Abhaz Nart destanları diğerleri ile asla karışmayacak kadar orjinaldir (İnal-yıpa 2001: 11).
Nart destanlarının Türkçe varyantları Orta Kafkasların dağlık bölgelerinde, Karaçay-Malkar halkı arasında yaşamaktadır. Rus bilim adamı G.N. Potanin, XIX. yüzyıl sonlarında Karaçay-Malkar Nart destanlarının motiflerinin Altay Türk destanları ile olan paralelliklerini tespit etmişti (Potanin 1899: 669-670). Bu motiflerin birçoğu Adige, Abhaz, Oset ve Çeçen Nart destanlarında yer almaktaydı. XX. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar, Karaçay-Malkar Nart destanlarının pek çok yönden Oset, Adige ve Abhaz Nart destanlarını etkilediğini ortaya koydu. Böylece, Nart destanlarının sahiplerinin yalnızca Osetler veya yalnızca Adigeler ya da Abhazlar olmadığı meydana çıktı. Tarih boyunca pek çok kaynaktan beslenerek ortaya çıkan Nart destanlarının, değişik dillerde konuşan Kafkasya halklarının ortak millî destanları olduğu anlaşıldı.
Nart destanlarının mitolojik yapısını anlamak için, destanlarda yer alan başlıca karakterleri tanımakta yarar vardır. Nart destanlarının başlıca karakterleri ve onların değişik Kafkas halklarının Nart destanlarında aldıkları isimler ve taşıdıkları özellikler şöyledir:
1- Nartların Demircisi
Demirci karakteri Nart destanlarında mitolojik bir kahraman olarak tasvir edilir. O çıplak elleriyle kızgın demiri dövebilir, ona istediği şekli verebilir. Kuşların ve bütün hayvanların dillerini bilir ve onlarla konuşabilir. Nart kahramanları için demirden kılıçları, kalkanları ve zırhları ilk defa o yapmıştır. İlk at nalını o icat etmiştir, böylece Nart savaşçıları atları ile uzak ülkeleri fethe gidebilmişlerdir.
Nart destanlarının bütün varyantlarında rastlanan demirci Nart kahramanı Karaçay-Malkar Nart destanlarında Debet ya da Devet adını taşır. O, Gök Tanrısı ile Yer Tanrısının oğludur. Karaçay-Malkar Nart destanlarının bazı varyantlarında ise demirci karakterinin adı Debek şeklindedir. Adige Nart destanlarında demirci Nart kahramanı Tlepş adıyla karşımıza çıkar. Ancak Adige Nart destanlarında Tlepş’in Debeç adlı demirci ustasının çırağı olduğu ve onun yerini aldığı kaydedilir. Debeç adının Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki Debek adından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Abhaz-Abazin Nart destanlarında aynı özellikleri taşıyan demirci Nart’ın adı Aynarıj ya da Aynarjiy’dir. Oset Nart destanlarında ise demirci tanrı özelliğine bürünen bu karakter Kurdalegon adını almaktadır. Sonuçta Kafkas halklarının Nart destanlarının hepsinde demirci Nart kahramanı motifi farklı adlarla yer almaktadır.
2- Nartların Lideri
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Nartların lideri olarak karşımıza çıkan karakter Örüzmek adını taşır ve onun yeryüzüne düşen bir meteor parçasının içinden doğduğu ve kurt sütü içerek büyüdüğü anlatılır (Aliyeva 1994: 74).
Oset Nart destanlarında Örüzmek’e paralel olan kahraman Wrıjmeg ya da Urızmag adını taşır. Oset Nart destanlarında Wrıjmeg gözü pek bir savaşçı, zeki ve kusursuz bir şef olarak tasvir edilir (Canaytı 1977: 6). Adige destanlarında aynı özellikleri taşıyan karakterin adı ise Wuerzemec veyaWuezırmes’dir. O, denizaltı tanrıçasının oğludur (Özbay 1990: 172). Abazin Nart destanlarında bu kahraman Wuarzamag adıyla tanınır.
3- Nartların Annesi
Kafkasya halklarının Nart destanlarında Nartların anneleri değişik telaffuzlarla aynı adı taşır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında Nartların annesi Satanay güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. O, Nartların lideri Örüzmek’in karısıdır. Babası Güneş’tir ve annesi Ay’dır. Doğaüstü güçlere ve sihirlere sahiptir. Prenses anlamına gelen Biyçe unvanını taşımaktadır. Satanay Biyçe gelecekten haber verir, istediği insanın veya hayvanın şekline girebilir. Nart destanlarında Satanay Biyçe ile Örüzmek’in mutlu bir hayat yaşadıkları anlatılır. Nartları düştükleri sıkıntılı durumlardan keskin zekâsıyla kurtarmayı başaran Satanay, kocası Örüzmek’e de zor anlarında yardımcı olur. Nartlar Satanay’a danışmadan hiç bir işe kalkışmazlar (Aliyeva 1994: 105).
Oset Nart destanlarında Nartların anneleri olan karakter Satana veya Şatana adını taşır ve Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki aynı özelliklere sahiptir. Kocası Wrıjmeg, daima Satana’ya akıl danışır ve Satana her zaman onu zor durumdan kurtarır.
Adige Nart destanlarında Nartların anneleri Seteney adıyla tanınır ve prenses anlamına gelen Guaşe unvanını taşır.(Özbay 1990: 17). Abhaz Nart destanlarında Sataney adını alan bu karakter Abhazca’da “orta direk” anlamına gelen guaşa unvanına sahiptir ve 101 kardeşten meydana gelen Nart ailesinin annesidir (Büyüka 1971: 247).
4- Taş’ın Oğlu
Kafkasya halklarının Nart destanlarında bir granit taşının içinden mucizevî biçimde doğan kahramanın adı değişik telaffuzlarla aynı köke dayanmaktadır.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Sosurka ya da Sosuruk adını taşıyan Nart kahramanının granit taşından doğduğu anlatılır. Adige Nart destanlarındaki Sosrukua veya Sosrıkua ile Oset Nart destanlarındaki Sozrıko ya da Soslan aynı karakterdir. Abhaz Nart destanlarında ise bu kahraman Sasrıkua veya Sasruka adlarıyla karşımıza çıkar.
Bu ana karakterlerin yanında Nart destanlarında pek çok kahraman yer almaktadır ve bunların birçoğunun taşıdıkları adlar Kafkasya halklarının Nart destanlarında ortaktır.
Karaçay-Malkar Nart destanı kahramanlarından biri olan Batraz ~ Batrez ya da Batıraz Oset Nart destanlarında Batraz adıyla karşımıza çıkar (Canaytı 1977: 6). Cesur, korkusuz ve güçlü kişiliği ile bu kahraman Karaçay-Malkar ve Oset destanlarında ortak özellikler taşır. Adige Nart destanlarında bu kahraman Beterez ~ Peterez adlarıyla tanınır. Abhaz Nart destanlarında Pataraz olarak görülen bu kahramanın Abazin Nart destanlarındaki adıPaterez’dir (Özbay 1990: 68).
Karaçay-Malkar ve Oset Nart destan kahramanlarından biri de Agunda adını taşımaktadır. Agunda Örüzmek ile Satanay’ın kızıdır ve Sosurka adlı Nart kahramanı ile evlenir. Oset Nart efsanelerinde ise Agunda Bolat Hemits (Hæmits) adlı bir Nart kahramanının karısıdır. Agunda’nın babası Avar Türklerindendir ve Urup Irmağı kıyısında oturmaktadır (Kuznetsov 1984: 168). Oset varyantının bir benzeri de Karaçay-Malkar Nart destanları arasında Bolat-Hımıç’ın destanı adıyla yer almaktadır (Aliyeva 1994: 278-280). Abhaz Nart destanlarında Agunda ya da Gunda, Nartların tek kız kardeşleri olarak yer alır (Büyüka 1971: 196).
Karaçay-Malkar Nart destanlarında, demirci Debet’in en büyük oğlu Alavgan’ın bir dev kadınıyla evlenmesinden doğan Karaşavay veya Şavay adlı oğlunun olağanüstü güçlere sahip olduğu anlatılır. Karaşavay istediği zaman istediği kılığa girebilir. Oset Nart destanlarında ise Karaşavay’ın paraleli olan karakter Suvay veya Sevay adını taşır. Adige Nart destanlarında Kanje Oğlu Şavey adını taşıyan karakter de aynı özelliklere sahiptir. Bu kahraman Abazin Nart destanlarında Tatar Oğlu Şawuey ismiyle tanınır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında Karaşavay düşmanlarına güçsüz görünmek için eski elbiseler giyerek dolaşır. Aynı motif Adige Nart destanlarında da vardır. Adige destanlarında Şavey’in savaşlara ve seferlere eski elbiseler giyerek katıldığı yer alır.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Fuk ya da Kızıl Fuk adını taşıyan ve Nartlara çok eziyet çektiren kötü bir karakter vardır. Fuk Nartların prensi ve hâkimidir. Hem yeryüzünde, hem gökte yaşar. Gökyüzünde Fuk’un kartal kanatlarından yapılmış bir kalesi vardır. Nartlar Fuk’a vergi öderler (Aliyeva 1994: 76). Karaçay-Malkar Nart destanlarında Kızıl Fuk (ya da Puk) adıyla karşımıza çıkan bu karaktere Adige Nart destanlarında Pakue adıyla rastlanmaktadır. Gökyüzünde oturan Pakue’nin Nartlara kuraklık ve kıtlık getirmesi üzerine, Nart Wuezırmes uçan atıyla gökyüzüne çıkar ve Pakue ile savaşarak onu öldürür. Pakue’nin ölümüyle birlikte yeryüzüne yedi hafta boyunca kanlı yağmurlar yağar. Daha sonra toprak eski bereketine kavuşur, yeryüzü yeşile bürünür (Özbay 1990: 229-232). Karaçay-Malkar Nart destanlarında da Fuk, Örüzmek tarafından öldürülür ve Nartlar rahata kavuşurlar.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Açey Oğlu Açemez adıyla karşımıza çıkan Nart kahramanı, Oset Nart destanlarında Waz Oğlu Atsemez, Adige (Çerkes) Nart destanlarında ise Aşemez adıyla yer almaktadır. Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki Açey Oğlu Açemez, Oset Nart destanlarındaki Waz Oğlu Atsemez’den farklılık gösterirken, Adige Nart destanlarındaki Aşemez ile paralellik taşıyan özelliklere sahiptir.
Kafkasya halklarının Nart destanlarında benzer özellikler taşıyan karakterlerin taşıdıkları ortak isimleri şu tabloda görebiliriz:
ADİGE
ABHAZ-ABAZİN
KARAÇAY-MALKAR
OSET
Debeç ~ Tlepş
Aynarjiy~Tlepş
Debet ~ Devet ~ Debek
Kurdalegon
Wuerzemec
Wuarzamag
Örüzmek
Wrıjmeg~Urızmag
Seteney
Sataney
Satanay
Satana
Sosrıkua ~ Savsırıko
Sasrıkua
Sosurka ~ Sosuruk
Sozrıko ~ Soslan
Beterez~Peterez
Pataraz~Paterez
Batraz~Batıraz~Batrez
Batraz
Akunda
Agunda ~ Gunda
Agunda
Agunda
Şavey
Şawuey
Şavay ~ Karaşavay
Suvay ~ Sevay
Aşemez
Açamaz
Açemez
Atsemez
Pakue
Ø
Fuk ~Kızıl Fuk ~ Puk
Ø
Hımış
Hımış
Bolat Hımıç
Bolat Hemıts
Sibilişi
Ø
Sibilçi
Ø
Şebatnıko~Badinokua
BadınokuaØ
Bödene
Ø
Ø
Ø
Şırdan
Sırdon

Kafkasya’da yüzyıllar boyu birlikte yaşayan Adige, Abhaz-Abazin, Karaçay-Malkar, Oset ve Çeçen-İnguş halklarının Nart destanlarında benzer motiflerin yer aldığı görülmektedir. Nart destanlarının, köklerini Kafkas halklarının yerel kültürlerinden, Orta Asya’dan Kafkaslara kadar yayılan eski Türk boylarının ve Hint-Avrupa kökenli İranî kabilelerin kültürlerinden, eski Yunan mitolojisinden ve hatta Ön Asya medeniyetlerinin kültürlerinden alarak büyüyüp gelişen, Kafkas halklarının ortak mitolojik destanları olduğu anlaşılmaktadır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında eski Türk mitolojisinin ve destan geleneğinin izleri açık olarak hissedilmektedir. Karaçay-Malkar Nart destanları birçok yönden Oset ve Adige Nart destanlarını da etkilemiştir.
Tarihte yaşamış ve Kafkasya coğrafyasında etkili olmuş bazı Türk kavimlerinin izlerinin Nart destanlarında saklı olduğu tespit edilmiştir. M.S. 6-7. yüzyıllarda Kafkasya’da hâkimiyet kuran ve buradaki diğer Türk boylarıyla birleşen Avarların, Oset ve Karaçay-Malkar Nart destanlarında yer aldıkları açıktır. Hun-Avar-Bulgar-Hazar-Kıpçak gibi Türk kavimleri Orta Kafkaslar’da yaşayan Osetlerin atalarıyla temasa geçmişler, bu sebeple bu etnik ve kültürel ilişkilerin izleri Oset Nart destanlarına yansımıştır. Theophanes ve Nikhitor adlı Bizans tarihçileri de Avarların Batı Kafkaslarda Bulgar Türkleri ile birleştiklerini yazmaktadır (Kuznetsov 1984: 168).
Oset Nart destanlarında, Agunda’nın babasının Batı Kafkaslardaki Urup Irmağı kıyılarında yaşamakta olan Avar Hanı olduğu nakledilmektedir (Kuznetsov 1984: 168). Karaçay-Malkar Nart destanlarında da Agunda, Avar Hanı’nın kızı olarak gösterilmektedir (Aliyeva 1994: 278-280).
Nart destanlarında yer alan bir başka Türk kavmi ise Ogur Türkleridir. M.S. II-III. yüzyıllarda Büyük Hun kitlesi ile Karadeniz’in kuzeyine gelen Ogur boyları Bulgar Türklerinin atalarını meydana getirdiler ve Kafkasya’da Kuban Irmağı çevresinde yurt tutarak yerleştiler (Kurat 1972: 109).
Oset Nart destanlarında Wrıjmeg adlı kahramanla ilgili bir bölümde Ogur Türkleri Agur adıyla geçer ve Nartların ülkesini işgal eden bir güç olarak tanımlanır (Dumezil 2005: 279). Oset Nart destanlarında Türklere Terk-Türk adıyla da rastlanması, Kafkasya’da Türk varlığının izlerinin mitolojik destanlara kadar girmiş olduğunu belgelemektedir.
Kafkas Nart destanları ile eski Türk destanları arasında paralellik gösteren motiflerden biri Tepegöz ya da tek gözlü dev motifidir. Dünya halklarının edebiyatlarında da geniş yer edinmiş olan Tepegöz motifinin ana teması şöyledir:
Destan kahramanı tek başına veya arkadaşlarıyla birlikte tek gözlü bir devin eline düşer ve mağarasında tutsak kalır. Kahraman, Tepegöz uykuya daldığı sırada, ateşte kızdırdığı demir şişi devin tek gözüne batırarak onu kör eder. Tepegöz, kör kaldığı için kahramanı mağaranın içinde bulamaz. Sabah olduğunda Tepegöz, mağaranın kapısını tutar ve içerdeki koyunları tek tek bacağının arasından dışarı bırakır. Kahraman, bu koyunlardan birinin altına saklanarak ya da postuna bürünerek devin bacaklarının arasından geçer ve Tepegöz’den kurtulur.
Çok yaygın uluslararası bir masal konusu olduğu anlaşılan Tepegöz motifinin dünyada iki yüzden çok varyantı tespit edilmiştir (Gökyay 1973: DXXXV). Tepegöz motifi Avrupa’nın kuzeyinden Uzak Doğu’ya olduğu kadar, Anadolu’dan Sibirya’ya, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Azerbaycan Türklerine kadar yayılmış bir destan motifidir. Bu konudaki en eski yazılı rivayet ise eski Yunan yazarı Homeros’un Odise adlı eserinde yer alan ve Odise ile Tepegöz arasındaki mücadeleyi anlatan bir bölümdür. Ünlü tarihçi Heredot’un bildirdiğine göre, Homeros M.Ö. 800’lü yıllarda yaşamıştır ve Odise adlı eseri günümüzden yaklaşık 2.800 yıl öncesine aittir (Emre 1971: 13).
XIX. yüzyılda Odise’deki Tepegöz motifini inceleyen H. F. Diez, W. Grimm gibi Avrupalı araştırmacılar, Homeros’un Odise adlı eserindeki Tepegöz motifinin doğu kaynaklarından alınmış olduğunu ileri sürmüşlerdir (Gökyay 1973: DXXXVI).
Dede Korkut hikâyeleri arasında yer alan Tepegöz motifi, Türk destanları arasındaki en eski yazılı kaynak olma özelliğini taşımaktadır. Dede Korkut’ta “Basat Tepegözü Öldürdüğü Boy” olarak adlandırılan sekizinci hikâyede, Uruz Oğlu Basat Tepegöz’ün eline düşer. Tepegöz uyuduğunda, ateşte kızdırdığı demir şişi gözüne batırarak onu kör eder. Mağaradaki koyun sürüsünün içine saklanan Basat’ı Tepegöz bulamaz. Mağaranın ağzını kapayarak koyunları birer birer bacaklarının arasından geçirmeye başlayan Tepegöz, bir koç derisine bürünerek mağaradan çıkan Basat’ı yakalayamaz. Onun kurtulduğunu anlayan Tepegöz, bunun üzerine tılsımlı yüzüğünü Basat’a armağan olarak verir. Basat yüzüğü parmağına takar takmaz Tepegöz kılıcını ona doğru savurur, ancak Basat kurtulur. Tepegöz Basat’a ancak kendi kılıcı ile öldürülebileceğini söyler ve mağaradaki kılıcını gösterir. Basat, devin kılıcını almak için kendi kılıcını uzatır ama Tepegöz’ün kılıcı onun kılıcını ikiye böler. Basat, Tepegöz’ün kılıcının asılı olduğu zinciri ok atarak koparır ve kılıç toprağa gömülür. Kılıcı kabzasından tutan Basat, Tepegöz’ün boynunu kendi kılıcı ile kesip onu öldürür” (Gökyay 1976: 187).
Kafkas Nart destanlarının Oset ve Karaçay-Malkar varyantlarındaki iki hikâye, Dede Korkut’taki Uruz Oğlu Basat rivayetiyle benzerlik göstermektedir.
Oset varyantında Nart kahramanı Wrıjmeg, büyük bir koçun liderliğindeki koyun sürüsünün bir mağaraya girdiğini görür. Onların peşinden mağaraya giren Wrıjmeg tek gözlü bir devin eline düşer. Tek gözlü dev, mağaranın kapısını büyük bir kaya ile kapatır ve uykuya dalar. Wrıjmeg ateşte kızdırdığı demir şişi devin tek gözüne batırarak onu kör eder ve koyunların arasına saklanır. Wrıjmeg’i bulamayacağını anlayan dev, ona tılsımlı yüzüğünü vermek ister. Wrıjmeg yüzüğü parmağına takar takmaz, sihirli yüzük “Burada!, Burada!” diye bağırmaya başlar ve Wrıjmeg’in yerini belli eder. Yüzükten kurtulamayacağını anlayan Wrıjmeg, parmağını bir balta ile kesip atar. Sabah olduğunda dev mağaranın kapısını açar ve koyun sürüsünü bacaklarının arasından dışarı çıkarmaya başlar. Wrıjmeg, sürünün lideri koçu keser ve postuna bürünerek kolayca devin bacaklarının arasından mağaradan dışarı çıkıp kurtulur. Kör dev onun dışarı çıktığını anlayınca peşinden koşar fakat mağaranın önündeki uçurumdan aşağı düşerek ölür (Dumezil 2005: 71).
Karaçay-Malkar varyantlarından birincisinde Nart kahramanı Örüzmek, keçi gütmekte olan tek gözlü bir deve rastlar. Tek gözlü dev onu mağarasına götürüp, üç gün misafir eder. Devin kendisini yiyeceğini anlayan Örüzmek, dev uykuya daldığı sırada demir bir şişi ateşte kızdırıp devin gözüne batırır. Kör olan dev mağaranın içinde sabaha kadar Örüzmek’i arar fakat Örüzmek keçilerin içine saklanarak kendisini yakalatmaz. Sabah olduğunda dev, mağaranın kapısında ayaklarını iki yana açar ve keçileri birer birer dışarı çıkarmaya başlar. Bu sırada Örüzmek de keçilerin liderini kesip postunu sırtına geçirir ve devin bacaklarının arasından geçip mağaradan çıkar. Örüzmek’in kurtulduğunu anlayan dev onun yakalamak için koşar ve uçurumdan düşüp ölür (Aliyeva 1994: 97).
Buna benzer ikinci Karaçay-Malkar varyantı Nart kahramanı Sosurka çevresinde gelişir ve yüzük motifi açısından Dede Korkut ile Oset varyantına benzerlik gösterir. Nart kahramanı Sosurka, tek gözlü devin mağarasına misafir olur. Sabah olduğunda dev, keçi sürüsünü otlatmaya götürür, ancak mağaranın kapısını büyük bir kaya ile kapatarak Sosurka’yı içerde tutsak bırakır. Bu durum üç gün boyunca sürer. Gece dev uyuduğunda, Sosurka ateşte kızdırdığı demir şişi batırıp, devi kör eder. Keçilerin arasına saklanan Sosurka’yı bulamayan dev, sabah olunca mağaranın kapısını kapattığı iri kayayı kenara çeker ve keçileri teker teker sırtlarını yoklayarak bacaklarının arasından geçirip, mağaradan dışarı çıkarmaya başlar. Sosurka, bir keçinin altına girip mağaradan kurtulur. Onun dışarı çıktığını anlayan dev, parmağındaki altın yüzüğü Sosurka’ya verir ve bu yüzüğün onu her türlü sıkıntıdan kurtaracağını söyler. Sosurka yüzüğü parmağına takar takmaz, yüzük vızıldamaya başlar. Dev, yüzüğün sesini takip ederek Sosurka’yı yakalamaya çalışır. Kaçmaktan yorulan Sosurka, yüzüğü parmağından çıkaramayacağını anladığında, parmağını kesip yere atar. Böylece devin elinden kurtulur (Aliyeva 1994: 132).
Karaçay-Malkar Nart kahramanı Örüzmek, Oset Nart kahramanı Wrıjmeg, Adige Nart kahramanı Wuerzemec ve Abazin Nart kahramanı Wuarzamagadları bize Dede Korkut hikâyelerinin başkahramanlarından Salur Kazan Oğlu Uruz Beg adını hatırlatmaktadır. Dede Korkut kitabında Arap harfleriyleﺍﻭﺮﻭﺯ ﺑﻙ biçiminde yazılan bu ismin, Kafkas halklarının Nart destanlarına geçmiş olduğu görülmektedir.
Dede Korkut’taki Basat ve Tepegöz hikâyesinde, Homeros’un Odise’sinde bulunmayan iki farklı motif yer almaktadır. Bunlardan biri Tepegöz’ün Basat’ı bulabilmek için ona tılsımlı yüzüğünü vermesi ve Tepegöz’ün ancak kendi kılıcı ile öldürülebilmesi motifleridir. Bunlar bize Dede Korkut’ta yer alan Tepegöz karakterinin Odise’deki Tepegözden daha eski ve özgün bir tip olduğunu belgelemektedir. Bu durumda Kafkas Nart destanlarında yer alan Tepegöz ile ilgili motiflerinin kaynağının Homeros’un Odise destanı değil, Oğuzname ve Dede Korkut gibi yazılı kaynaklara yansımış eski Türk destanları olduğunu düşünmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Nitekim, devin yalnızca kendi kılıcıyla öldürülmesi motifi ile bağlantılı Adige, Abhaz-Abazin, Oset ve Karaçay-Malkar Nart destanlarının ana konusunun, izleri Oğuzname ve Dede Korkut’a kadar uzanan eski Türk destanları olduğu tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Dede Korkut kitabında Salur Kazan’ın tutsak düşmesini konu alan on birinci hikâyede, Salur Kazan şu sözlerle kendisini övmektedir:
Yüksek, yüksek kara dağdan taş yuvarlansa,
Kaba ökçem, uyluğum karşu tutan Kazan er idüm.
Fir’avun şişler yükleyüp yerden çıksa,
Kaba ökçem ile perçin kılan Kazan er idüm. (Gökyay 1973: 136)
Yine aynı hikâyede Salur Kazan, yedi başlı bir ejderha ile yapmış olduğu savaşı şu sözlerle dile getirmektedir:
Yedi başlu ejderhaya yetüp vardum,
Heybetinden sol gözüm yaşardı. (Gökyay 1973: 137)
Dede Korkut kitabının hiçbir hikâyesinde Salur Kazan’ın yukarıda bahsettiği olaylarla ilgili bir bölüm yoktur. Bu bilgiler Salur Kazan’a ait başka destanların da bulunabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Rus bilim adamı A. Tumanskiy 1896 yılında, Türkmenlerin ilk ataları saydıkları Salur Kazan’ın, gökten inip insanları yutan korkunç bir yılanın başını kestiğine dair bir destan metnini derlemiştir (Gökyay 1973: CLXXIII-CLXXIV).
Bu konuyla ilgili bir diğer destan metni XIX. yüzyılda W. Radloff tarafından Sibirya’daki Altay Türkleri arasından derlenmiştir. Ak-Kübek tarafından oğlu öldürülen Kidan Han, onun üzerine Salur Kazan komutasındaki bir orduyu gönderir. Salur Kazan savaşmak için Ak-Kübek’in evine gider. Ak-Kübek kimliğini gizleyerek, Salur Kazan’a Ak-Kübek’in aşçısı olduğunu söyler. Onu tanımayan Salur Kazan, ona Ak-Kübek’in gücünün kaynağını sorar. Aşçı olduğunu söyleyen Ak-Kübek, Salur Kazan’a marifetlerini sayar.
Destanda bu mücadele şöyle tasvir edilir:
1-“...Ak-Kübek adlı yiğit, Salur Kazan’ı görünce, okunun başağını ateşe koyar, iyice kızdırdıktan sonra ağzına sokar. Salur Kazan bunu görünce, o da okunun başağını ateşte kor halinde kızartır, ondan sonra ağzına koyar ve üstelik çiğnedikten sonra da tükürüp atar.”
(Bu mücadelede Salur Kazan üstün gelir)
2-“Ak-Kübek dağdan yuvarlanan kayaları, başı ile vurarak yeniden dağın doruğuna fırlatır. Salur Kazan da aynı şeyleri yapar.”
(Bu mücadelede berabere kalırlar)
3-“Ak-Kübek gider, bir ırmağın içine oturur. Irmak altı günde altı karış buz tutar. Sonra Ak-Kübek buzları kırarak ırmaktan çıkar. Salur Kazan bunu yapamaz.”
(Bu mücadeleden Ak-Kübek galip çıkar)
4-“Ak-Kübek Salur Kazan’ın başını kesmek ister. Fakat Salur Kazan’ı Ak-Kübek’in kılıcı kesemez. Salur Kazan bacağında saklı demirden bir kılıç olduğunu söyler. Ak-Kübek bu kılıçla Salur Kazan’ın başını kesmeyi başarır.” (Ögel 1995: 35)
Ak-Kübek ile Salur Kazan arasındaki mücadelenin benzer motiflerini Karaçay-Malkar, Oset, Adige ve Abhaz-Abazin Nart destanlarında bulabiliyoruz.
Karaçay-Malkar Nart destanlarında akıllı ve kurnaz bir kişilik olarak tanınan Sosurka’nın beş başlı dev ile yaptığı mücadelenin motifleri de Ak-Kübek ile Salur Kazan arasındaki mücadelenin motifleriyle büyük benzerlik taşımaktadır. Destanda anlatıldığına göre, bir sefere çıkan Nartlar yolda ateşsiz kalırlar. Sosurka ateş bulmak için gece yola koyulur ve bir mağarada ateş yandığını görerek oraya yönelir. Mağaradaki beş başlı dev Sosurka’yı yakalar ve ona Nart Sosurka’yı tanıyıp tanımadığını sorar. Sosurka kimliğini gizler ve kurnazlıkla dev’e Sosurka’yı iyi tanıdığını, onun Nart oyunlarına şahit olduğunu anlatır. Dev ondan Sosurka’nın maharetlerini anlatmasını, onun yaptıklarının aynısını kendisinin de yapabileceğini söyler. Sosurka dev’e, Sosurka’nın yüksek dağların zirvelerinden yuvarlanan büyük kayaları başıyla vurup tekrar geriye fırlattığını anlatır. Dev aynısını yapmak ister ve Sosurka’nın yuvarladığı kayaları başıyla vurarak geriye çıkartır. Sosurka dev’e, Sosurka’nın kızgın demirleri yuttuğunu ve kendisine bir şey olmadığını söyler. Dev kızgın demirleri yutar ve kendisine hiç bir şey olmaz. Sosurka dev’e, Sosurka’nın göle girerek buz tutmasını beklediğini ve gölün buzlarını kırarak gölden çıktığını anlatır. Dev göle girer ve buz tutmasını bekler. Ancak buz tutan gölden kurtulmayı başaramaz. Bunun üzerine dev kendisine bu oyunları oynayanın Sosurka olduğunu anlar. Sosurka kılıcıyla dev’in dört başını keser ancak beşinci başına kılıcı işlemez. Dev, Sosurka’ya kendisini ancak kendi kılıcının öldürebileceğini söyler. Sosurka dev’i kendi kılıcıyla kesip öldürür. Kendisini bekleyen Nartlara ateşi getirir (Holayev 1966: 84-87).
Oset Nart destanında, Sozrıko at sürülerine yeni otlaklar bulabilmek amacıyla Urup Irmağı’nın ötesine doğru yola çıkar. Yolda karşısına dev cüsseli Karadzaw çıkar. Karadzaw Sozrıko’nun ününü işitmiştir ve onunla güçlerini yarıştırmak istemektedir, ancak Sozrıko’yu tanımamaktadır. Karadzaw Sozrıko’ya, Sozrıko’yu tanıyıp tanımadığını sorar. Kurnaz Sozrıko kimliğini gizleyerek onu tanıdığını, dünyada ondan güçlü hiç kimsenin bulunmadığını söyler. Karadzaw Sozrıko’nun maharetlerini öğrenmek ister. Sozrıko Karadzaw’a, Sozrıko’nun sarp kayalıklardan yuvarlanan iri kayaları başı ile vurup geriye fırlattığını anlatır. Karadzaw aynısını yapacağını söyler ve Sozrıko’nun yuvarladığı kayaları başı ile vurarak geri fırlatır. Sozrıko Karadzaw’a, Sozrıko’nun göle girerek buz tutmasını beklediğini ve göl buz tutunca buzları yararak çıktığını söyler. Karadzaw da göle girer ve buz tutmasını bekler, ancak kalın buz tabakasını yarıp gölden çıkamaz. Karadzaw kendisine bu kurnazca oyunu oynayanın Sozrıko’nun ta kendisi olduğunu anlar. Sozrıko kılıcıyla Karadzaw’ın boynunu kesmeye çalışır ama kılıcı onun boynuna işlemez. Karadzaw Sozrıko’ya kendisini ancak kendi kılıcıyla öldürebileceğini söyler. Sozrıko, Karadzaw’ın kılıcını alarak onun boynunu keser. Böylece kurnaz Sozrıko Karadzaw’ı alteder (Nartlar Asetin Halk Destanı 1999: 241-249).
Oset Nart destanındaki devin taşıdığı Karadzaw (Karazav) adı, Altay-Sibirya Türk mitolojisi ile paralellik göstermektedir. W. Radloff’un XIX. yüzyılda Altay-Sibirya Türkleri arasından derlediği Algazar destanında Han’ın iki oğlunu yutan dev “Karaca” adını taşımaktadır (Ögel 1995: 2).
Adige Nart destanlarında anlatıldığına göre, Nart Savsırıko (Sosrıkua) avda iken ve Nartlar uzak bir seferden henüz evlerine dönmemişken, Yinıj adlı dev, karanlık bir kış gecesi Nartların evlerine sokulup ocaklarını yıkar ve ateşlerini çalıp kaçar. Soğuktan donmak üzere olan nart yaşlıları Savsırıko’dan yardım isterler. Savsırıko atına atlayıp yola çıkar ve bir vadide duman tüttüğünü görüp oraya gider. Ateşin başında dev Yinıj uyumaktadır. Savsırıko tam bir parça kor alacakken, Yinıj uyanır ve onu yakalar. Savsırıko ile boy ölçüşmek isteyen Yinıj, yakaladığı atlının Savsırıko olduğunu bilmeden, ona Savsırıko’yu tanıyıp tanımadığını sorar. Nartların çobanı olduğunu söyleyerek kimliğini gizleyen Savsırıko Yinıj’a, Savsırıko’yu iyi tanıdığını, onun Nart oyunları ile kimsenin boy ölçüşemeyeceğini söyler. Yinıj bu oyunları kendisi de uygulamak ister. Savsırıko’nun dağdan yuvarlanan kayaları başıyla vurarak geri fırlattığını öğrenen Yinıj bunu yapar. Savsırıko’nun kızgın saban demirini yutup karnında soğuttuğunu öğrenen Yinıj hiç zorlanmadan bunu da başarır. Yinıj’ı alt etmenin zor olacağını anlayan Savsırıko ona, Savsırıko’nun Karadeniz’e girip buz tutmasını beklediğini, deniz buz tutunca Savsırıko’nun buzları yararak denizden çıktığını söyler. Yinıj Karadeniz’e girer ancak yedi gün boyunca buz tutan denizden çıkamaz. Kapana kısıldığını gören Yinıj, kendisine bu oyunları oynayanın kurnaz Savsırıko olduğunu anlar. Yinıj başını yalnız kendi kılıcının kesebileceğini söyler. Savsırıko, Yinıj’ın kılıcını alıp başını keser. Soğuktan donmak üzere olan Nartlara ateşi getirir (Hadağatle 2005: 133).
Abazin Nart destan kahramanı Sosrıkua da devi aynı kurnazlıklarla aldatarak yenmeyi başarır (Özbay 1990: 118). Abhaz Nart kahramanı Sasrıkua’nın devi kurnazlıkla öldürmesi de aynı motifleri taşımaktadır (İnal-yıpa 2001: 148-150).
Ak-Kübek ve Salur Kazan destanındaki motifleri Kafkas Nart destanlarındaki motiflerle şöyle karşılaştırabiliriz:
1- Ak-Kübek, kimliğini Salur Kazan’dan gizler.
Sosurka~Sozrıko~Savsırıko~Sosrıkua~Sasrıkua, kimliğini devden gizler.
2- Salur Kazan, dağdan yuvarlanan kayaları başıyla vurup geri çıkarır.
Dev, dağdan yuvarlanan kayaları başıyla geri gönderir.
3- Salur Kazan, okun başağını ateşte kızdırıp yutar.
Dev, kızgın demiri yutar.
4- Salur Kazan, altı gün buz tutan ırmağa girer, ancak çıkamaz.
Dev, buz tutan göle~denize girer, ancak çıkamaz.
5- Salur Kazan, kendi kılıcıyla başı kesilerek ölür.
Dev, kendi kılıcıyla başı kesilerek ölür.
Bu motifler arasındaki derin benzerlikler, Kafkas Nart destanlarındaki bu hikâyenin kaynağı konusundaki şüpheleri ortadan kaldırmaktadır. Oğuzname ve Dede Korkut’ta izlerini takip edebildiğimiz bu konunun kökeninin eski Türk destanlarına kadar uzandığı açıktır.
Altay-Sibirya bölgesinden derlenen Ak-Kübek ve Salur Kazan destanında, Ak-Kübek’in asıl destan kahramanı olduğu ve Salur Kazan’ın düşman kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ancak, Orta Asya sahasında Salur Kazan tarihî bir kahraman olarak karşımıza çıkmakta ve destanlara konu olmaktadır. Ebulgazi Bahadır Han’ın ”Şecere-i Terakime” adlı eserinde yer alan, Korkut Ata’nın Salur Kazan Alp’ı methedip söylediği manzumenin şu parçasında ifade edilen sözler, Salur Kazan ile ilgili eski destan metinleri olduğunu ancak günümüze ulaşamadığını belgelemektedir:
Kazgurt Tağdın ünker taşnı yugarlatdı
Salur Kazan ötrü barıb karbab tutdı
(Kazgurt dağdan aşağı taşı yuvarlattı)
(Salur Kazan karşı varıp çekip tuttu) (Gökyay 1973: LIV).
***
Kök asmandın inib keldi tinnîn yılan
Her adamnı yutar irdi körgen zaman
Salur kazan başın kesdi bermey aman
(Gökyüzünden inip geldi ejderha yılan)
(Her insanı yutardı gördüğü zaman)
(Salur Kazan başını kesti vermeden aman) (Gökyay 1973: LIV).
***
Yukarıdaki destan parçalarında yer alan motiflerin de Nart kahramanının devle mücadelesindeki motiflerle paralellik içinde olduğu aşikârdır.
Çeşitli Kafkas halklarının Nart destanlarında ilginç bir motif olarak karşımıza çıkan konulardan biri de, yetim kahramanın büyüdüğünde babasının katilinin kim olduğunu zorla söyletmek için, annesinin avcuna kızgın buğday~arpa~mısır~çekirdek koyarak eliyle sıkmasıdır. Eli yanan kadın acıya dayanamayarak oğluna babasının katilinin kim olduğunu itiraf eder ve o da gidip katili öldürerek intikamını alır.
Oset Nart destanlarında bu motif şöyle yer alır:
Nart kahramanı Batraz’ın babası Hemıts, düşmanı Sayneg Eldar tarafından öldürülür. Ancak Batraz’ın annesi Satana oğlundan bunu gizler ve ona babasının hastalıktan öldüğünü söyler. Batraz buna inanmaz ve annesinden yemek için kavrulmuş çekirdek ister. Annesi demir sac üzerinde çekirdek kavurup tahta bir tasa koyar ve içinden bir avuç alıp Batraz’a uzatır. Batraz, annesinin avcunu ellerinin arasına alıp sıkarak babasını kimin öldürdüğünü söylemesini ister. Satana, avcunu yakan kavrulmuş çekirdeklerin acısına dayanamayarak Batraz’a babasının katilinin Sayneg Eldar olduğunu itiraf eder (Dumezil 2005: 301).
Bu motifin benzer bir varyantı Adige Nart destanlarında şöyle karşımıza çıkar:
Nart kahramanı Aşemez, babasının o küçük bir çocukken bir hile sonucu öldürüldüğünü arkadaşından öğrenir ve derhal annesine koşar. ŞAnnesinden sıcak kaçamak yemeği veya kızgın arpa getirmesini ister. Annesi hiçbir şeyden kuşkulanmadan sıcak kaçamağı getirir. Aşemez annesinin elini bu kızgın yemeğin içine daldırıp tutar, babasının katilini söylemediği sürece elini bırakmayacağını söyler. Kadın Aşemez’in babasının korkunç Tlebitse tarafından öldürüldüğünü açıklar (Özbay 1990: 68).
Karaçay-Malkar Nart destanlarında bu motifin benzeri şöyle yer alır:
Nart kahramanı Açemez’in babası Açey, Kubu adındaki düşmanı tarafından öldürülmüş ve Açemez küçük yaşta yetim kalmıştır. Açemez bir gün aşık oynadığı arkadaşından, babasının o küçük bir çocukken öldürüldüğünü öğrenir. İntikam hırsıyla eve koşan Açemez, annesinden babasının katilinin kim olduğunu öğrenmek ister. Oğluna yemesi için mısır kavuran annesi ona bir avuç sıcak mısırı uzatır. Açemez, annesinin avcunu elleri arasına alıp sıkarak, babasının katilinin İdil’de yaşayan Kubu olduğunu söyletir (Tavkul 2004: 223).
Nart destanlarında yer alan bu motifin İdil-Ural ve Altay bölgelerinin eski Türk boylarının destanlarında da karşımıza çıkması, Kafkaslardaki motifin kaynağının eski Türk destan geleneği olduğunu belgelemektedir. Nitekim, Ş Başkurt Türklerinin Babsak Bey ile Karağölömbet Bey destanında buna benzer bir motif yer almaktadır.
ŞDestanda, Babsak Bey Karağölömbet Bey tarafından öldürülür. Babsak Bey’in yetim kalan oğlu Küsek büyüdüğünde arkadaşlarından babasının öldürülmüş olduğunu öğrenir. Annesine, babasının katilinin kim olduğunu söyletmek için eve gelir. Annesi gerçeği söylemek istemez. Küsek annesinden buğday kavurması yapmasını ister. Annesinin avcuna sıcak buğday kavurmasını koyup elleriyle sıkan Küsek, onu babasının kim olduğunu söylemeye zorlar. Kavrulmuş buğdayın sıcaklığına dayanamayan anne oğluna gerçeği anlatır ve babasının Babsak Bey olduğunu, Karağölömbet Bey tarafından öldürüldüğünü itiraf eder (Ergun-İbrahimov 2000: 322).
Nart destanlarında atların Nart kahramanlarının ayrılmaz arkadaşları, can yoldaşları oldukları dikkati çekmektedir. Kafkas dilleri grubundaki Adige, Abazin ve Çeçen-İnguşlar ile Hint-Avrupa dillerinin İran kolunda bir dil konuşan Osetlerin Nart destanlarında, Nart kahramanlarının atlarının Türkçe unvanlar taşıması, eski Türk destan geleneğinin bu coğrafyanın kültürel yapısı üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır.
Adige-Kabardey ve Abazin halklarının Nart destanlarında, Nart kahramanlarının alp soyundan gelen güçlü atlara sahip olduklarından söz edilir (Özbay 1990: 12). Türkçe alp sözü, “efsanelerdeki güçlü at” anlamında Adige diline de yerleşmiştir (Çelikkıran 1991: 17). Orhun yazıtlarında Kültigin’in bindiği atlardan biri olan Alp Şalçı’nın da alp adını taşıması (Tekin 1988: 18), atlara verilen bu eski adın Türk kültüründen çeşitli Kafkas halklarına kültürel yayılma vasıtasıyla geçtiğini göstermektedir.
Kıpçak grubu Türk lehçelerinde ‘at’ anlamına gelen alaşa sözü, Oset Nart destanlarında karşımıza çıkmaktadır. Nart kahramanı Soslan’ın atı, Oset Nart destanlarında Dzınd-Alasa adını taşır (Dumezil 2005: 148). At anlamındaki alasa adının kültürel etkileşim yoluyla Türk kültüründen Oset destanlarına geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim, Osetlerin batı komşusu olan Karaçay-Malkar Türklerinin dillerinde alaşa sözünün bulunması (Tavkul 2000: 77), bu etkileşimin kaynağına ışık tutmaktadır. At anlamındaki alaşa sözü Türk lehçelerinden Tatarca’da da bulunmaktadır (Ganiyev 1997: 25).
Çeçen-İnguş Nart destanlarında, Nartların demirci ustaları olan Pharmat’ın atı Turpal ismini taşımaktadır (Elmurzayev 2004: 55). Turpal adının Çeçen-İnguş dilinde metateze uğradığı ve eski Türk destan geleneğinde “uçan kanatlı at” anlamına gelen Tulpar sözünden geldiği açıktır. Buna, tulparsözünün pek çok Türk lehçesinde mitolojik bir anlamda bulunması şahitlik etmektedir. Tulpar sözü Kafkasya’daki Karaçay-Malkar (Tavkul 2000: 409) ve Kumuk (Abdullayev 1982: 28) Türk lehçelerinden başka, Tatarca’da (Ganiyev 1997: 328), Başkurtça’da (Sagitov 1986: 125), Kırgızca’da (Yudahin 1998:759), Kazakça’da (Koç-Bayniyazov-Başkapan 2003:554) yaşamaktadır ve hepsinde de “uçan at”, “kanatlı at” gibi anlamlar taşımaktadır.
Kafkas Nart destanlarında, Nartların hâkimi olan ve onlara büyük eziyetler çektiren karakterin adı Adige Nart destanlarında Pakue, Karaçay-Malkar Nart destanlarında Fuk~Puk olarak karşımıza çıkar. Pakue~Fuk~Puk adlarının da Altay-Sibirya Türk kültürü ile ilişkili olduğu, Hakas ve Tuva Türk lehçelerinde karşımıza çıkan isimlerden anlaşılmaktadır. Hakas Türkçesinde puh “kötü ruh” anlamına gelirken (Arıkoğlu 2005: 385), Tuva Türkçesinde buk “şeytan” anlamını taşımaktadır (Arıkoğlu-Kuular 2003: 16). Altay-Sibirya coğrafyasında kötü ruh ve şeytan anlamlarına gelen puh~buk sözlerinin Kafkas Nart destanlarında şeytanla özdeşleştirilmiş kötü bir karakter olan Pakue~Fuk~Puk isimlerinde tezahür ettiği görülmektedir.
Kafkas Nart destanları her ne kadar çeşitli araştırmacılar tarafından Kafkasya coğrafyasına ve orada yaşamakta olan çeşitli halklara ait özgün bir destan türü olarak kabul edilse de, pek çok kültürel kaynaktan beslendiği ve etkilendiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Nart destanlarını yalnızca Kafkasya kökenli Adige-Abhaz gibi halklara veya Hint-Avrupa kökenli Osetlere aitmiş gibi görmek ve düşünmek hatalı bir yaklaşım olacaktır. Burada ele aldığımız bir kaç konu ve motif bile, Nart destanları üzerindeki eski Türk destan geleneğinin izlerini ve etkilerini ortaya koymaktadır. Bu konuda yapılacak olan karşılaştırmalı destan araştırmaları, Nart destanlarının eski Türk kültürü ve tarihi ile ilgili pek çok veriyi barındırdığını meydana çıkaracaktır.
Kaynakça
ŞAbdullayev, İ.H. (1982), “Tulpar. (Türkskiy Zoonim Tulpar na Severnom Kavkaze)”. Türksko-Dagestanskie Yazıkovıe Kontaktı / redaktör: N.S. Cidalayev.-Mahaçkala, 19-36.
ŞAliyeva, A. İ. (red.) (1994), Nartı. Geroiçeskiy epos Balkartsev i Karaçayevtsev / haz. R. A-K. Ortabayeva, T. M. Haciyeva, A. Z. Holayev.-Moskva: Nauka
ŞArıkoğlu, Ekrem (2005), Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük.-Ankara: Akçağ Yayınları.
ŞArıkoğlu, Ekrem - Klara Kuular (2003), Tuva Türkçesi Sözlüğü.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ŞBüyüka, B. Ömer (1971), Abhaz mitolojisi anaç mı?-İstanbul: İstanbul Matbaası.
ŞCanaytı, İvan (1977), “Asetinler’de Nart efsaneleri” / çev. İlhan Tekin, Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, 8 (43), 6-8.
ŞÇelikkıran, Mehmet Yasın (1991), Türkçe-Adigece Sözlük.-Maykop.
ŞDaçkov-Tarasov, A. N. (1898), “Zametki o Karaçaye i Karaçayevtsah”. Sbornik Metarialov Dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza, Tiflis, XXV vıp.
ŞDumezil, Georges (2005), Oset Nart Destanları. (Çev. Aysel Çeviker).-Ankara: KAFDAV yayınları.
Elmurzayev, S. (2004), Çeçen Nart Efsaneleri. (Çev. Tarık Cemal Kutlu).-İstanbul: Anka Yayınları.
Ergun, Metin – Gaynislam İbrahimov (2000), Başkurt Halk Destanları.-Ankara: Türksoy.
Emre, Ahmet Cevat (1971), Odysseia.-İstanbul: Varlık Yayınevi.
Ganiyev, Fuat (1997), Tatarça-Törékçe Süzlék.-Kazan: İnsan Neşriyatı.
Gökyay, Orhan Şaik (1973), Dedem Korkudun Kitabı.-İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Hadağatle, Asker (2005), Çerkes Nart Öyküleri. Hedefini Kendi Bulan Nart Tlepş’in Oku.-Ankara: KAFDAV.
ŞHolayev, A. Z. (1966), Nartla. Malkar-Karaçay Nart Tavruhla.-Nalçik: Kabartı-Malkar Kitab Basma.
Şİnal-Yıpa, Şalwa (2001), Nart Sasrıkua ve Doksandokuz Kardeşi. (Çev. Papapha Mahinur Tuna).-İstanbul: As yayınları.
ŞKoç, Kenan-Ayabek Bayniyazov-Vehbi Başkapan (2003), Kazak Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlüğü.-Ankara: Akçağ Yayınları.
ŞKurat, Akdes Nimet (1972), IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri. Ankara: Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yayınları.
ŞKuznetsov, V. A. (1984), “The Avars in the Nart epos of the Ossets”, Acta Orientalia, Budapest, Tom. 38, 165-169.
Nartlar. Asetin Halk Destanı (1999), (Çev. Kayhan Yükseler).-İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
ŞOrtabaylanı Rimma (1987), Karaçay-Malkar folklor.-Çerkessk: Stavropol Kitab Basmanı Karaçay-Çerkes Bölümü.
ŞÖgel, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi, 2. cilt.-Ankara: Türk Tarih Kurumu.
ŞÖzbay, Özdemir Yismeyl (1990), Mitoloji ve Nartlar.-Ankara: Kaf Dağı yayınları.
ŞÖzbay, Özdemir (1999), Dünya Mitolojisi ve Nartlar.-Ankara: Kafkas Derneği yayınları.
ŞPotanin, G.N. (1899), Vostojniye motivi v srednevekom evrope epose.-Moskva.
Sagitov, M. Muhtar (1986), “Başkurt Folklorunda Hayvanlara Tapınma.” Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Belleten 1982-1983: 125-132.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Tavkul, Ufuk (2000), Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Tavkul, Ufuk (2004), Karaçay-Malkar Destanları.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Tekin, Talat (1988), Orhon Yazıtları.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Yudahin, K.K. (1998), Kırgız Sözlüğü.-Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
* Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun Armağanı.-Ankara, 2008: 599-618.ss.
Kaynak: kafkas.gen.t




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder