30 Ocak 2020 Perşembe

Mısır’da 4.000 Yıllık Yeraltı Dünyası Rehberi Bulundu






Mısır’da 4.000 Yıllık Yeraltı Dünyası Rehberi Bulundu

Antik Mısır yeraltı dünyasına rehberlik eden ve ilk resimli kitabın en eski kopyası olan 4.000 yıllık ‘İki Yol Kitabı’nın kalıntıları bulundu.


Yönetici Djehutyhotep’in doktoru Gua’nın tabutlarından birinin zemini. MÖ 1795’e tarihlenen resimler, ölülerin öbür dünyaya gitmek için kullanabileceği “iki yol”u gösteriyor. Yeni keşifte, bundan daha da eski bir “İki Yol Kitabı” ortaya çıkarıldı.
Antik Mısır’da ölüm, sorunlarına son verecek kadar merhametli değildi. Öbür dünya da tehlikelerle doluydu ve ölüler, ölüm tanrısı Osiris’in görkemli bölgesi Rostau’ya ulaşmak için manevi bir engel rotasıyla uğraşmak zorundaydı.
Rostau’ya giden en az iki yol vardı: biri karadan, diğeri denizden. Her ikisi de bu konuya uygun şekilde adlandırılmış ‘İki Yol Kitabı’ adlı bir rehber kitap gerektirecek kadar zordu.
Antik Mısır yeraltı dünyasının bu karmaşık haritası, tarihteki ilk resimli “kitap” olabilir. Ve arkeologlar 4.000 yıllık bir kopyayı ortaya çıkardılar – muhtemelen şimdiye kadar bulunan en eski versiyon.
Yapılan bir çalışmada açıklanan bulgu, eski edebiyatın tarihini geriye çekiyor ve bu bireylerin kendi ölümlerinin gizemini ele aldığı özveri ve sofistikeliğin altını çiziyor.
Harco Willems tarafından yakın zamanda keşfedilen “İki Yol Kitabı” ndan parçalar. Ankh adında bir kadının tabutunda, uzun süredir terk edilmiş bir mezar odasında bulundu.
Mısırbilim küratörü Rita Lucarelli, “Antik Mısırlılar her türlü biçimde hayata takıntılıydılar. Onlar için ölüm yeni bir hayattı.” diyor.
İki Yol Kitabı’nın en yeni kopyası, modern arkeologlar tarafından daha önceden bilinen sadece iki düzine kopyanın arasına eklendi. Bundan önce bulunan en eski kopya, yeni bulunan kopyadan 40 yıl sonrasına tarihleniyordu.
Mısır’da Deir El Bersha köyünde bir mezar odasının kazılması sırasında 2012 yılında keşfedilen metin, hem mezar soyguncularının hem de önceki kuşak arkeologların dikkatinden kaçan bir tabutta bulundu.
Çalışma yazarı Harco Willems, “Tabutta kolayca erişilebilen bu tabut metinlerinin amacı, ölenleri tanrıların dünyasına yerleştirmekti. Bu özel lahit, Ankh adında yüksek statüde bir kadına aitti, ancak tabutundaki dünya sonrası talimatlar aslında ona eril “o” olarak atıfta bulunuyor.” diyor.
Deir el-Bahri’de bulunan bir blokta firavun II. Mentuhotep.
“Komik olan şey, öteki dünyada nasıl hayatta kalacağınıza dair tüm fikrin erkek terimleriyle ifade edilmesi.”
Mısır sanatı uzmanı Kara Cooney, “Antik Mısır’da yeniden doğuş en çok erkek tanrılarla bağlantılıydı; ölen kadınlar daha sonra Osiris’in kendisi gibi olmak için eril “o” zamirini benimsemek zorunda kaldılar.” diyor.
Ancak Ankh’in İki Yol Kitabı’nda yine de bazı kişiselleştirme ipuçları vardı. Ankh’ın yolculuğu, bir ateş çemberi tarafından kesilecek olabilirdi. Daha sonra şeytanlar, ruhlar ve hatta ateş gibi dünyevi püskürmelerle uğraşacak olabilirdi. Bu sorunlara karşı tek koruma, Ankh’in kendisi tarafından yapılacak büyülerdi. Neyse ki, bu yardımcı metin bu büyülerle ilgili özel talimatlar içeriyordu.
Bu kitabın ve diğerlerinin “haritaları”, kıvrımlı çizgiler ve uğursuz figürlerle bezenmişti ve modern zamanlarda yorumlanması zor semboller içeriyordu.
Bazı araştırmacılar, tasvirlerin ölümden ziyade yaşamdan görüntülerden oluşmuş olabileceğini düşünüyor. Her iki durumda da, metinler bu dünyada veya başka bir yerde yeniden doğuş anlamına geliyordu.

Smithsonianmag. 31 Aralık 2019.
Makale: Willems, H. (2018). A Fragment of an Early Book of Two Ways on the Coffin of Ankh from Dayr al-Barshā (B4B). The Journal of Egyptian Archaeology, 104(2), 145-160.

Günümüz Uygarlıkları Geriye Ne Tür Fosiller Bırakacak?





 Günümüz Uygarlıkları Geriye Ne Tür Fosiller Bırakacak?

Milyonlarca yıl sonra belki gelişmiş insanlar belki de gezegenimizi ziyaret eden uzaylılar günümüz uygarlıklarının kalıntılarını araştıracak. Peki böyle bir durumda ne bulacaklar ve çevremizdeki canlılarla olan ilişkimizi nasıl yorumlayacaklar?
Batı Illinois’de bulunan bu 10.000 yıllık köpek gibi evcil köpeklerin kalıntıları, geleceğin arkeolojik kayıtlarında çok daha yaygın olabilir.
Yapılan yeni bir çalışma bazı ipuçları ortaya koydu. Missouri Western State Üniversitesi’nde bir paleobiyolog olan Karen Koy ve Chicago, Illinois Üniversitesi’nde bir paleontolog olan Roy Plotnick fosilleşme, gömülme yöntemleri, hayvancılık ve daha birçoğu üzerine yazılmış yaklaşık 200 makaleyi gözden geçirdi.
Science dergisi, onlarla geleceğe yönelik tahminlerinden bazıları hakkında sohbet etti.
S: Milyonlarca yıl sonra fosillerimizi tam olarak kimler bulacak? Gelişmiş insanlar mı? Yoksa uzaylılar mı?
Roy Plotnick: Elbette bu şu soruyu akla getiriyor: İnsanlık o kadar uzun süre hayatta kalabilecek mi? Bir bilimkurgu hayranı olarak iyimser olacağım ve evet, muhtemelen hayatta kalacağız ve torunlarımız bir noktada geriye dönüp bakacak. Bunun en azından uzaylılar ihtimalinden daha muhtemel olduğunu düşünüyorum.
S: Günümüz insanları hayatımızın her saniyesini belgeliyor, gelecekte fosillere ihtiyaç bile duyulacak mı?
R.P. : Çok fazla kıyamet sonrasında geçen bilim kurgu okursanız, hemen hemen her durumda kaybolan şeylerden biri yazılı kayıtlar, bilgisayar kayıtları ve bunun gibi şeyler. Peki elimizde geriye dair ne kalır? Toprağa gömülü olan şeyler.
Karen Koy: Bu kayıtlarımız olsa bile, çoğu zaman kodu çözülemiyor. Birisi kısa bir zaman önce çeşitli ip ve iplik türlerinde düğümlerle kodlanmış bir Güney Amerika medeniyetinin kayıtlarını çözmeye çalıştı ve kayıtlar binlerce yıl önceye dayanıyor. Uyumsuz olduğu için modern bilgisayarların tanımlayamadığı on yıllar öncesine dayanan bilgisayar kayıtları ve kodları var. Bundan bir de 2 milyon yıl sonrası nasıl olur hayal edin.
S: Makalede geçmiş dönemlerde fosillerin oluştuğu yerlerin artık farklı olduğunu belirttiniz. Bu nasıl oluyor?
R.P.: Mağaralar, her türlü sulak alanlar, nehir kanalları, akmaz göller veya bataklıklar gibi fosillerin oluştuğu doğal yapılara bakarsanız, bunların hepsinin insan faaliyetleri tarafından büyük ölçüde etkilendiğini görürsünüz. İnsanlar artık nehirler üzerine barajlar kurabiliyor, bataklıkların suyunu çekebiliyor. Araştırmacılar, insan etkisinin en az doğal süreçler kadar ya da daha da büyük ölçüde doğal ortamlarda etkili olduğunu öne sürüyor. 
S: İnsanlar ve günümüzdeki hayvanlar öldüğünde geriye belirgin bir “Antroposen cesedi işareti” bıraktıklarından bahsettiniz. Bu tam olarak neye benziyor?
K.K.: Modern tıp ve antibiyotikler sayesinde insan nüfusu 20. yüzyılın ortalarında bir sıçrayış yaşadı. Bu da mezarlıklarda çok daha fazla insanın düzenli bir şekilde gömüldüğü anlamına geliyor. Dinozorlarda olduğu gibi kemikler artık dağınık değil. Bu sıralı şekilde yapılan mezarlar dünya çapında böyle, bu nedenle insan kalıntılarını her yerde aynı şekilde bulabilirsiniz. “Tüyler ürpertici” demek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama başka türden bir uzaylı olduğunuzu ve yeryüzünün her yerinde belli bir düzende sıralanmış bedenlerle kaplı Dünya’yı bulduğunuzu hayal edin, bunun nasıl görüneceğini bir düşünün.
S: Gelecekteki fosil kayıtlarında hangi hayvanların bulunma olasılığı daha yüksek?
R.P.: Kesinlikle tavuklar çünkü sayıları çok fazla. Ayrıca aynı nedenden dolayı inekler ve domuzlar. İnsanların, domuzların ve ineklerin bu kadar çok sayıda olması inanılmaz. Vahşi hayvanların nüfusu onlarınkine yaklaşamaz bile.
 S: Gelecek paleontologlar evcil hayvanları, vahşi atalarından nasıl ayırt edecekler?
K.K.: Eti için hayvan yetiştirirken, kas kütlesi bakımından değerlendirme eğilimindeyiz. Yani kemiklerin hayvanın ağırlaşan vücut ağırlığını taşıyabilmesi için daha da kalınlaşmasını bekliyoruz. Köpekler ve kediler gibi evcil hayvanları da, küçük burunlu ve daha büyük gözlü köpekler gibi, sevimli şeyler için yetiştiriyoruz. Dolayısıyla yetiştirildikleri şekle bağlı olarak paleontologlar, “Bu evcilleştirilmiş bir tür olabilir ya da bu et veya iş gücü için yetiştirilmiş bir çiftlik hayvanı olabilir” demesini sağlayacak birçok farklı özellik olacak. 
S: Sizce geleceğin arkeologları, fosil kayıtlarda gördüklerine dayanarak kediler ve köpeklerle olan ilişkilerimiz hakkında ne düşünecekler?
K.K.: Tüm hayvanlar içinde köpeklerin ve kedilerin insanlara benzer bir şekilde gömülmesi daha olası. İnsan anma parklarına benzer şekilde kurulmuş evcil hayvan mezarlıkları bulunuyor. Eğer böyle bir şeye denk gelirlerse, insanların rastgele bir sürü domuz attığı bir çukurdan farklı bir şey olduğunu fark edeceklerdir. Sanırım köpeklere ve kedilere karşı olan hislerimizin; domuzlara, ineklere ve tavuklara karşı hislerimizden farklı olduğu belli olacak.
R.P.: Onlara taptığımızı düşünecekler mi? Hiç bir fikrim yok. Dini açıklamalar klişe bir cevap olur ancak umarım gelecekteki araştırmacılar bundan daha bilgili olur.

Sciencemag. Eva Frederick. 6 Ocak 2020.


Makale: Plotnick, R. E., & Koy, K. A. (2019). The Anthropocene Fossil Record of Terrestrial Mammals. Anthropocene, 100233.

Adıyaman’da 1800 Yıllık Üç Katlı Kült Alanı Bulundu







Adıyaman’da 1800 Yıllık Üç Katlı Kült Alanı Bulundu

Mağarada ayrıca iki farklı yazıt bulundu. Yazıtlardan birinde “Büyük Kral Mithradates’in oğlu ve torunu”, diğerinde ise “Bakhios’un mağaraları” geçiyor.
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde 100 metre yükseklikte Kommagene Krallığı’na ait olduğu düşünülen 1800 yıllık üç katlı mağara bulundu. Mağaranın üç katlı kaya yerleşim alanı olduğu belirlendi.
Kahta- Diyarbakır karayolunun 20. kilometresinde Teğmenli köyü yakınlarında dağlık alanda köylüler, 100 metre yükseklikte üç katlı iç içe geçişleri olan Kommagene Krallığı’na ait olduğu değerlendirilen bir mağara buldu. 
Zemin katı tek parça olan mağaranın ikinci ve üçüncü katının ise oyma merdiven yapılarak birbirine bağlandığı belirlendi. Sarp kayalıklarda bulunan ve içinde Kommagene Krallığı’na ait iki yazıt bulunduğu belirlenen mağarayı incelemek isteyen müze müdürlüğü ekipleri, AFAD’dan lojistik destek alıp, dağcılık yöntemlerini kullanarak mağaraya girebildi.
Mağara yapısının içinde gözetleme ve su depolama alanları mevcut.
Mithridates’in kraliyet kült alanı olabilir
Mağaranın kraliyet mensuplarına ait olduğunu değerlendirdiklerini ifade eden Adıyaman Müze Müdürü Mehmet Alkan, buranın bir kraliyet alanı olabileceğini belirtti.
“İlimiz Kahta sınırları içerisinde yaklaşık 100 metre yüksekliğinde bir kaya yerleşimi tespit edildi. Bu kaya yerleşiminde iki farklı yerde iki yazı tespit edildi. Bu yazıtlar da Bakhios mağaraları şeklinde tercüme edilmekte. Bakhios burada Tanrı Dionysos olabileceği gibi, Bakhios adında bir kişinin adının olabilme ihtimali de var. İkinci yazıda ise Mithridates’in oğlu ve torunu şeklinde geçmektedir. Bu da Kommagene krallarından Mithridates’in kraliyet kült alanı olarak düşünülmektedir. Yaklaşık 100 metre yüksekliğinde mağaralar burada üç katlı şeklinde yapılmış ve iç içe merdivenler ile geçilmektedir.”
Üç katlı mağara yapısının 1800 yıl öncesinde bir kült alanı olduğu düşünülüyor.
Gözetleme alanları var
Üç katlı kaya yerleşim alanı olan ve milattan sonra 2. yüzyıla ait alan olduğunu belirten Müze Müdürlüğü Uzmanı Arkeolog Mustafa Çelik ise, kaya yerleşiminin içinde gözetlemele ve su depolama alanları olduğunu söyledi.
“100 metre yükseklikte 90 derece eğime sahip biz burada AFAD’dan gerekli, lojistik eğitim desteği alarak yukarı çıkabildik, dağcılık tekniklerini kullandık. Yukarıya çıktığımızda ilk katta bağımsız bir kaya yerleşim alanı gördük. Ancak ikinci kata çıktığımızda birbirine merdivenler ile bağlantılı yukarıya doğru tırmanan bir nevi tripleks diyebileceğimiz bir kaya yerleşim alanı gördük. İçerisinde yer yer gözetleme alanları mevcut, burada var olan yazıtlarda buranın bir kült alanı olabileceğini düşünmekteyiz. İçerde suni çukur alanlar mevcut, harici su depolayabilecekleri alanlar var. Tarih olarak yazıtlardan milattan sonra 2. yüzyıla ait Kommagene krallarından Mithridates’in  kraliyet kült alanıdır.”

DHA