30 Haziran 2020 Salı

ABD Tarihinin En Büyük Utançlarından Biri: Salem Cadı Mahkemeleri



ABD Tarihinin En Büyük Utançlarından Biri: Salem Cadı Mahkemeleri



ABD Tarihinin En Büyük Utançlarından Biri: Salem Cadı Mahkemeleri


ABD'nin Massachusetts eyaletinde 1692-1693 yılları arasında cadılık yapmakla suçlanan bir grubun yargılandığı Salem Cadı Mahkemeleri'ne dair bilinmesi gerekenler.



Yeni Köleci Çağın Cadıları
"Efsuncu kadını yaşatmayacaksın"(İncil’den)
“On tane maznun cadının kaçmasındansa,bir tane masum insanın suçlanması daha iyidir”
(Salem Mahkemesi Tutanaklarından.)
İngiltere’de cadıların idam edilmesi 1566 yılında yasallaşmıştır; bu konudaki ilk
uygulama, Chelmasford’da Agnes Waterhouse’un ve kızının idamıdır.Kayıtlar,
1585’de, Roma İmparatorluğu’nun Kara Kapılı (Porta Nigra) kenti Trier’de çok sayıda kadının cadılık suçlamasıyla yakıldığını, iki köyde sadece iki kadının sağ kaldığını belirtiyor. 16.-17. yüzyıllarda, Avrupa’da cadılık ve büyücülükle suçlanarak, hapse atılan ya da öldürülen insan sayısının ikiyüz bin ile dokuz milyon arasında değiştiği, bu sayının tamamına yakınının kadın olduğu ve bu kadınların mülklerine el konduğu biliniyor. Başka bir kayıt, Batı Almanya’da şiddetli fırtınalardan sorumlu tutulup yakılan altmış üç kadına aittir. 1644’de Oliver Cromwell,Essex’te, Matthew Hopkins adlı generali tarihin en vahşi cadı avlarından biri için görevlendirmiştir. Hopkins, bu işi ücret karşılığı yapan bir cadı avcısıdır ve kurbanlarının sayısının iki yüz otuz kişi olduğu kayıtlıdır. Essex kıyımının altında, İngiltere’nin bu dönemde yaşadığı toplumsal çalkantı ve savaşın cadı avcı yoluyla bastırılması olduğu söylenebilir.
İngiliz tarihçi, Macfarlane, bini aşkın cadılık davasını inceleyerek, bu olguyla dönemin sosyoekonomik değişimleri arasındaki bağlantıyı kurmaya çalışmıştır. Sonuçta, cadılık davalarındaki ortak yaklaşımın, cadılığın neden olarak gösterildiği toplumsal/sınıfsal zararlara dayalı olduğu sonucuna varmıştır. Suçlamalar “Cadılık yoluyla birinin malına zarar vermek ” ya da “doğal felaketlere neden olarak kıtlık yaratmak ” gibi maddelere dayandırılmaktadır.Bu süreçte cadılık/cadıcılık olguları ile cadı avcılığı arasındaki ilişki karmaşıklaşmaktadır. Ava gidenin avlanması gibi, cadı avcılarının da cadılıkla suçlandıkları yargılamalar söz konusudur. Bir örnek, 16. ve 17. yüzyıl İtalya’sından, Benandanti tarikatıdır.Bu tarikatın üyeleri, yılda dört kez hasadın verimli olması için cadılarla savaşmaya gitmektedirler. Engizisyon yargıçları bu törenlerde Sabbat’ın bir yankısını görürler ve on yıllar süren baskılarla Benandanti üyelerinden cadı oldukları itirafını alırlar. Aynı yüzyılda, başka bir engizisyon davasında, Tiess adlı “kurt adam” yılda 3 kez cadılarla savaşmaya gittiğini iddia
etmesi üzerine cadıcılıkla yargılanmış ve öldürülmüştür (Ginzbourg, 2007, s. 290).
Almanya, cadı avında merkez bir ülke olarak bilinir;1550-1650 arası dönemde, cadı
avına en fazla kurban veren ülke Almanya’dır. Polonya ikinci sırada, 18. yy başlarında, iklim ve coğrafi koşulların kötü gitmesi ve iki büyük veba salgınıyla bağlantılı olarak cadı avlarının yoğunlaştığı ülkedir. İspanya’da etkili bir engizisyon faaliyeti olmasına rağmen cadı avcılığı daha azdır, Portekiz ve İrlanda da ise cadıcılık yoktur. İsviçre’de Roman kantonlarında cadılık suçlamasıyla öldürülen kadınlar
avcılığı olaylarıyla Coelho’nun yapıtına (Portobello Cadısı) kadar taşınan kötü bir üne sahiptir.16.-17. yy’da, bu bölgede, 3500 kadın ve çocuk kara kedi sahibi olmak, büyü yapmak vb.iddialarla yakılarak öldürülmüştür. 1662’de, İngiltere’de, Lowestoft cadıları olarak bilinen olayda, Amy Denny ve Rose Cullender, sadece suçlamalarla karar verilen bir yargılamayla idam edilmişlerdir. Bu olayın, otuz yıl sonraki Salem Olaylarına öncülük ettiği iddia edilmektedir. 17. yy sonlarında, Hıristiyan cadılığına doğru evrilen kadın düşmanlığının, Roma Katolik Kilisesince yaratılan sömürgecilikle, Orta-Kuzeybatı Avrupa’nın Protestan bölgelerine ve hatta Amerika kıtasına yayıldığı görülmektedir.Amerikan/Protestan toplumunun cadıcılığına bir örnek, birçok tiyatro eserine ve filme konu olmuş bir kadın kıyımı olan “Salem Cadıları” olayıdır. 1692 yılı, İngiliz kolonilerinin bulunduğu Salem’de, bir tüccar, Barbados Adası’ndan bir kadın köle getirir. Ailenin kızlarına bakıcılık yapan köle Tituba, çocuklara masallar anlatır, falcılık oyunları ve suyla yumurta akını karıştırarak kristal küreler yapmayı öğretir. Bu oyunlar, kızların sara nöbetleriyle birleşince kasabada cadılık söylentileri başlar. Tituba’yla birlikte suçlanan diğer iki kişi, yalnız yaşayan bir kadın ve uşağıyla nikahsız yaşayan yaşlı bir kadındır. Duruşmalar başlar ve Tituba,işkenceler sonunda cadı olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Bu, köle avıyla başlayan, cadı avıyla sonlanan bir hikayedir. Tituba, öldürüleceğini anlayınca intikam almak için kasabada başka cadılar da olduğunu söyler ve kasaba ileri gelenlerinin eşlerinin, kızlarının isimlerini
verir, toplam on dokuz kadın yargılanıp öldürülür. Bu olaydan üç yüz yıl sonra, 1938’de, Salem mahkemelerinde ölüme mahkum edilen ebe Eunice Cole’un suçsuz olduğuna karar verilerek itibarı iade edilmiştir.
Bu döneme kadar cadılığı inşa eden sistemin iki ayağı oluşmuş durumdadır: Cinsiyetçi/ ataerkil otorite ve dinci/Hıristiyan otorite. Buna anamalcı erkin eklenmesiyle oluşan “modern cadılık” ideolojisinin biçimlenmesi için iki yüzyıl geçmesi gerekmiştir. Bu süreçte, son cadı infazları, Amerika’da, Tennessee eyaletindeki Bell Cadısı olaylarıdır. Bell ailesinin, yedi yılda bir ortaya çıkıp aileden can alarak kaybolan bir cadının tehditleri altında yaşadığı iddia edilir.
Cadı avcılığının sivil olarak yasaklanması, ilk olarak 19. yy başlarında Prusya’da
gerçekleşmiştir. Böylece, Eski Roma’da başlayan cadılık/cadıcılık hikâyesinin,
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun son/bir parçası olan Prusya’da son bulması (umudu!)söz konusudur.1830’larda, Engizisyon sonrası Avrupa’sında, toplumsal yapıda hızlı bir değişim görülür: Kapitalizmin gelişmesi ve pragmatik bilimleri de geliştirmesi, kilisenin etkisini azaltmakta, nüfus hızlı artarken yoksulluk yaygınlaşmakta, kadın-erkek ilişkilerinde yeni bir biçim/rekabet ortaya çıkmaktadır. Bu rekabet alanlarından biri, kadınların çok düşük ücretlerle çalıştırıldığı tekstil işkoludur. Bu yıllarda kadın nüfusunun erkek nüfusundan fazla olduğu,evlilik yaşının yükseldiği ve yalnız yaşayan kadın sayısının artmış olduğu belirtilmektedir. Bu
dönem aynı zamanda Habsburg hanedanından kadın hükümdarlar dönemidir; Kraliçe Elizabeth I. ve Mary Tudor (bu kraliçenin adı kanlı bir içkiden, “Blodymary”den çağrışım yapabilir!) ve tarih bu iki kadın hükümdarın da, cadı avcılığını, erkil bir karakterle kullandıklarını yazmaktadır. Gelenek değişmemiştir: Kilisenin, şeytanla işbirliği yaptığına ve günaha yatkın olduğuna (zaten) inandığı kadınlar, erkek alanlarına (yine) girmeye çalışmakta ve bu yüzden cadıcılık olayları (hala) devam etmektedir.Cadı(cı)lıktan tek kurtuluş, bilim geliştikçe, onların, yıldızları, bitkileri, hayvanları ve doğadaki enerjiyi araştıran, bilen ve kullanan kadınlar olduğuna inanılmasıyla olacak,sanılmaktadır! Oysa cadılık jargonuyla söylersek, kara büyüden ak büyüye geçilmektedir.sadece ve tarihsel sıralamada modern çağ cadıcılığı vardır. Cadılar, tarihin en uzun ömürlü/ ölümsüz figürleridir!
Amerika’da, Salem olaylarından sonra en büyük cadı avı 1950–1953 yıllarında, baş
aktörünün adıyla anılan, Maccarthy’ci “Cadı Kazanı”dır. Klasik/kadın odaklı cadıcılıktan farklı olarak aydınlara ve sanatçılara uygulanan bu sürek avının kurbanlarının bir kısmı, erkek yazarçizer,oyuncu ya da yönetmenlerdir. Paul Robeson, Charlie Chaplin, Berthold Brecht, Orson Welles, Jean Seberg, Sovyet ajanı olmakla suçlanıp idam edilen Rosenbergler ve başka birçok aydın, statükoya karşı oldukları için işlerinden, hatta ülkelerinden uzaklaştırılmışlardır. Soğuk savaş yıllarının cadıcılığı, artık salt dinci ve cinsiyetçi olmaktan farklı bir boyutta, Hollywood
sermayesinin el değiştirmesine ve komünist düşmanlığına dayalı, Şarlo’nun deyişiyle “asri zamanlar” cadıcılığıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder